“60 – 70 bin Türk üç kez göçmen olduktan sonra bir daha göçmen olmasın diye topyekün göç etmiştir. Rum için hak ve adaletin tecellisi (!) tüm Rum’ların eski yerlerine dönüşü ile mümkündür. Türk halkı için bu büyük bir felakettir. Yok olma manasına gelir.” 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Genel içerisinde bir yere gidilip dönüldükten sonra yakınlarınız ve çevrenizden hep aynı sözleri duymak fazladan şaşırtıcı olmuyor. “Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun gördüklerinizi anlatınız” diye istekte bulunuluyor. Sizlerinde bu soruyu sorduğunuzu duyar gibiyiz. Öncelikle 21 – 25 Ekim 2018 günleri arasında düzenlenen Uluslararası “Türk Dünyası Manevi Birliği” Edebi Forumu’na katılmak üzere Güney Kazakistan’a katılımcı diğer arkadaşlarla birlikte Simkent’te idik. Bu konuyu zamanımın elvermesi durumunda bir yazı dizisi halinde sizlerle paylaşmayı düşünüyorum.
“Forumu Kazakistan’ın şair ve yazarlarından birisi olan güzel insan can dost Kural Kömek’in 60. doğum günü olmasının ötesinde anlamı da büyüktü. Çünkü Türk Dünyasının Manevi Birliğinin nasıl sağlanacağı konusunda uzlaşma yolları ve yapılması gerekenler konuşuldu. Ülkeler arasında bazı konular vardır ki siyasetçiler tarafından çözülemiyor. Buna karşın bilim insanları ile sanatçıların çözüme katkılarının olacağına olan inancımız büyüktür. Bu çerçevede güzel sonuçları aldığımızı kaydetmek istiyoruz.
Bu yönlü yapılacak olan çalışmaların önümüzdeki yıllarda da yapılması konusunda geniş bir uzlaşının da sağlanmış olması birlikteliğin daha da güçleneceğinin işaret fişeklerinin de atıldığını belirtmek istiyoruz. Mumun dibine ışık vermediği biliniyor. 4. cildini yayınladığım BİR DEMET YAŞAM ve BİTMEYEN SENFONİ KIBRIS – KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİTEYİ kitaplarımın Uluslararası Şimkent Kuantum Teknoloji Üniversitesi tarafından Kazak Türkçesine çevirmek için hazırlıklar yaptıklarını paylaşmak istiyorum. Bu arada Kıbrıs Türk’lerinin haklarını ve geleceğe ilişkin olarak yapılması gerekenleri anlatıp savunduğum için ödüllendirildim. Bu nedenle adı geçen üniversitenin yöneticilerine bir kez daha teşekkürlerimi ve sevgilerimi sunuyorum.
BM Genel Yazmanının hazırladığı Kıbrıs Raporunun önüne ve sonrasına da bakılması gerekiyor. Ayrıntılara girmeden önce BM Genel
Yazmanının raporu kendinden öncekilerin yazdıklarına rahmet okutur cinsinden bir rapordur. Her dönem yazılan bu yönlü raporlarda karşı tarafı hükümet Türk tarafı ise toplum olarak değerlendiriliyor. Satır aralarına baktığımızda, Kıbrıs Türk’leri karşı tarafın azınlığı olarak görülüyor. Uyuşmazlığın bu nedenle çözülemediğinin artık görülmesi gerekiyor.
BM Genel Yazmanı Bay Antonio Guterres Güvenlik Konseyine sunduğu raporunda Ada’da geniş içerikli çözüm umutlarının hala daha canlı olduğuna vurgu yapıyor. Bu inançta olan bir kişinin raporunda sonuç vermeyen sürecin geride kaldığını belirtiyor olması, insanların aklı işe dalga geçmenin ötesinde bir anlam içeriyor. Bay Guterres, “Kıbrıslıların sadece net bir ufukta başarabilecekleri kalıcı bir barışın getirebileceği ortak bir geleceği hak ettiğine inanıyorum” görüşünde ısrarlı olmasının anlaşılır bir yanının olmadığını kaydediyoruz. Ada’daki çözümü Kıbrıs Türk’lerinin Rum’ların boyunduruğu altına girerek sağlamak istiyorlarsa daha çok bekleyeceklerini yinelemek istiyoruz.
Yeni düşünce ve fikirlere gereksinim olduğuna vurgu yaparken siyasi çözümün hiçbir zaman işe yaramadığının bilinmesini istiyoruz. Bu düşüncesini Bay Nikos Anastasiyadis’in “Bazı fikirler diyaloğun yeniden başlamasına katkı koyabilir yahut yardımcı olabilir. Ancak bu illa diyaloğa gideceğimiz anlamına gelmez” diyerek yanıt veriyor. Önerisini “Federasyonun terk edilmesi değil, bazı yetkilerin yerel hükümetlere devriyle ilgilidir” diye konuşmasına ekliyordu. Bu çerçevede Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken oluşturulan Toplum Meclislerinin nasıl işlevsiz hale getirildiğinin de unutulmadığının bilinmesini istiyoruz.
Anılan Raporun karşı tarafın işlevini kolaylaştırmayı amaçladığı noktada Ulusal Konseyi zaman yitirmeden kurmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
02 Kasım 2018 - Ankara -
|