“Rum, ‘eski günler gelsin’ derken 1963 – 1974 yıllarını düşünür ve bu yılları mesut müreffeh yıllar (!) olarak tanımlar. Türk halkı için eski günler ‘kan – baskı – haksızlık – adaletsizlik – insanlık dışı muamele – gasp – korku – endişe dolu yıllardır ve eski günlere gidilmesi mümkün değildir”. 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken yaşananlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 35. Yılı nedeniyle yeniden gündeme taşınıyor. Yaşanmış olan sıkıntılar bu tür anlatımlar yerine okullarda ders olarak okutulmasının daha anlamlı olacağını kaydetmek istiyoruz. Genç beyinleri geleceğe hazırlarken bu anlatımlar daha yararlı olacağı için plan ve projelerin de buna göre yapılması anlamlı olacaktır. Bu anlatımlardan yola çıkıldığı takdirde gençler ellerine silahı alıp karşı tarafa saldırmayacaktır. Şu anda içinden geçmekte olduğumuz sıkıntıların temelinde yakın dönemde yaşadıklarımızı objektif olarak anlatamadığımız olgusunun yatmakta olduğunu belirtmek istiyoruz.
Çuvaldızı karşımızdaki unsura batırırken iğneyi de kendimize batırmamız gerekiyor. Genç beyinlere anlattıktan sonra dış dünyaya da yaşadıklarımızı anlatmak durumundayız. Dış dünyadakiler Kıbrıs Türk’lerini resmen tanımıyor olsalar bile biz varız. Halkımızın yanı sıra devletimiz onun da ötesinde üzerinde yaşamakta olduğumuz toprağımızın olduğu biliniyor. Bu çalışmaları yaparken içeride de siyasi mücadelenin yapılmasının önünde hiçbir engelin olmadığının da bilinmesi gerekiyor.
Bir birimizle uğraşırken aynı enerji ile derdimizi ve sıkıntılarımızı dış dünyaya anlatmış olsa idik sanıyorum 35. Yıl sonra bu kadar zorlanmıyor ve ambargoları da aşmış olarak geleceğe daha güvenle bakmış olacaktık. Ekonomik sıkıntıları aşmış bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yurttaşları olarak esenliğe kavuşmuş olacaktık. Zararın neresinden dönülürse kardır diyerek Ulusal Konseyi kurarak yola çıktığımızda karşımızdakiler de oyunun kurallarına göre oynandığını görerek uzlaşı yoluna belki girebileceklerdir.
Uzun yıllardır BM parametreleri diyerek, “iki bölgeli, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı bir yapıyı” tartışıp zamanımızı boşa harcadığımızın da göz ardı edilmemesi gerektiği inancındayız. Egemenliğin olmadığı bir eşitliğin de ömrünün kısa olduğu dünyada uygulanan örnekler nedeniyle biliniyor. 20 Temmuz 1974 günü gerçekleştirilen Barış Harekatları sonrasında federasyon
olgusu sürekli olarak gündemde tutuldu. Dünyadaki örneklerinden yola çıktığımızda egemenlik uygulamaları gibi federasyonun da iyi giden bir örneğinin olmadığı biliniyor. O zaman yapılması gereken, bugüne değin dillendirilen söylemleri geride bırakarak kalıp dışı diye tanımlayacağımız yolun izlenmesini ve bu yönlü çözümleri üretmek gerekiyor.
Kıbrıs uyuşmazlığının geleceğinin ne olacağı konusunda açıklamalarda bulunan BM Genel Yazmanı Bay Antonio Guterres, satır aralarında Ada’da müzakerelerin başlayabilmesi ilişkin zeminin oluşmadığını kaydediyordu. Bu nedenle 1964 yılından beri Ada’daki varlığı tartışılan BM Barış Gücünün kalıcı olacağı anlaşıldığından Avustralyalı Tümgeneral Cheryl Pearce’yi bu gücü yönetmek üzere görevlendirdi.
Bizler Kıbrıs Türk’leri olarak ısrarla federasyon konusunu gündeme taşırken EDEK de “İki toplumlu ve iki kesimli federasyonun terk edilmesinin kaçınılmaz olduğuna” vurgu yapıyor. Buna koşut DİSİ Başkanı Bay Averof Neofidu ise “iki toplumlu iki bölgeli federasyonun Kıbrıs sorununa çözüm bulabilecek ve Kıbrıs Hellenizmi’nin geleceğini güvenceye alabilecek tek model olduğunu” belirtiyordu. Bu yapı içinde Kıbrıs Türk’lerini kendi içlerinde uzun vadede eriteceklerinin de hesaplarını yapmış oluyorlar.
Karşı tarafın Hükümet Sözcüsü Bay Prodromu ise “Anastasiyadis’in normal bir devlet olunabilmesi için olanak olduğunca, yetkilerin merkezde kalmasının incelenebileceğini” önerisini getirdiğini söylüyordu. Bay Averof Neofidu bir başka açıklamasında AB’nin Kıbrıs’ta iki devletli çözümü asla kabul etmeyeceğini vurguluyordu.
Bay Anastasiyadis’in ortalıklara attığı GEVŞEK FEDERASYON önerisinin içeriği tam olarak netleşmeden Dışişleri Bakanları Bay Nikos Hrıstodulidis, “Gevşek Federasyon merkezi erkin yetkileriyle ilgilidir” diyerek kısmen de olsa açıklık getiriyordu. Özet olarak Bay Bakan Kıbrıs Türk’lerinin kendilerine bağlı olmalarını istediğini ilan ediyor.
Bu tartışmalar devam ederken Amerikan Exxson Mobil şirketi karşı unsurun ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgede bulunan 10. Parselde sondaj çalışmalarına başladığı bildiriliyor. Türkiye’nin konumuna ilişkin olarak konuşan şirketin Başkan Yardımcısı Neil Chapman, Türkiye’nin konuya ilişkin uyarılarını “Hükümetler arasında tartışılıp çözülecek bir konu” olduğunu savunuyor.
Geç kalınmış olsa bile Türkiye’nin Garantör ülke olarak kendi Münhasır Ekonomik bölgelerini fazla zaman geçirmeden ilan etmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
30 Kasım 2018 - Ankara -
|