“Birleşmiş Milletlerdeki Rum delegesi Zenon Rossides ve bunun aklında olan bazı zavallıların hayal ettiği ‘Türkiye elini çeksini iki halk kardeş kardeş yaşayabilir’ iddiaları hıyanetten başka bir şey değildir”. 1978
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Bir yılın daha sonuna doğru gelmekte olduğumuz bu günlerde Ada’daki uyuşmazlığın çözümünün önümüzdeki 2019 yılına doğru itilmekte olduğunu kaydetmek gerekiyor. Bugüne değin denenmiş olan bütün modellerin iflas noktasına doğru itilerek çözümsüzlüğe yelken açıldığı biliniyor. Yine gerilerde bıraktığımız süreçlerde iyi niyetli olmanın da bir işe yaramadığına vurgu yapmak gerekiyor. Bütün yaşanan olumsuzluklara karşın kapılar açılarak karşılıklı geçişlerin uyuşmazlığın çözümü sürecine hiçbir katkısının olmadığı da hemen herkesçe kabul ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde açılan Derinya ve Aplıç kapılarının turizme ve ekonomiye olumlu yansımalarının olacağının da düşleri görülüyor. Bu yönlü beklentinin de yüksek olduğu biliniyor. Halbuki daha önceleri açılan Lokmacı Kapısı’nın anılan sektörlere ne kadar katkısının olduğu da ayrıca tartışmalıdır. Hiçbir katkısının olmadığını da söylemek istemiyoruz. Buna karşın yaşanan iyimser havanın kulağın devesi bile olamadığı biliniyor. Karşılıklı güvenin sağlanamadığı noktada bu çabalar, zamanı boşa harcamaya yönelik bir yaklaşım olmanın ötesine geçemiyor.
Kısır çekişme ve söylemleri bir yana bırakarak Ada’da gerçek anlamda bir çözümün gerçekleşebilme olasılıklarının da konuşulmasının zamanı gelmiş hatta geçmektedir. Olası yeni bir müzakere sürecinin de ‘senin oğlan bizim oğlan’ noktasına doğru evrilmesini önlemek gerekiyor. Çünkü karşımızdaki unsur arasında yapılan bir kamuoyu araştırmasının sonuçları bir gerçeği yansıtıyor. Katılımcıların %60’dan fazlasının yeniden birleşerek ortak yaşamaya karşı olduklarını belirtiyorlar. Benzer bir sonucun Kıbrıs Türk’leri arasında yapılacak bir araştırma ile ortalıklara çıkabileceğini de söylemek olasıdır.
Böyle bir ortamda yeni çözüm önerileri de ortalıklara saçılmaktadır. Bay Nikos Anastasiyadis’i eniştesi öpmüş olacak ki çözüm için Gevşek Federasyon formülünü ortalıklara atıverdi. Bugüne değin denenmiş olan federasyon türlerinin uzun ömürlü olamadıkları noktada Bay Nikos Anastasyadis’in bu önerisini ipi una sermek olarak okumak gerekiyor. Önerisinin içini doldurma gereğini duymadığından olacak ki kuşkuları da beraberinde getirmektedir.
Gevşek Federasyon önerisini yakın geçmişte yaşadığımız Crans Montana sürecinde olduğu gibi içine su koy verilirse cıvık bir tür ortalıklara çıkacaktır. Böyle bir yapının dünyada hiçbir örneğinin de olmadığı biliniyor. Gevşek diye başlatılacak olan bu yapının cıvıklaşması ile geriye kötü anılar kalacaktır. Bu kötü anıların tek kazananının yalnızca silah üreticisi ülkeler olacağı kaçınılmazdır.
Bizler de Bay Nikos Anastasiyadis’e biraz olsun katkıda bulunmak istiyoruz. Aracısız federasyon işe yaramadığı için aracılı federasyona dönüşmesinin de işe yaramadığından olacak ki federasyonun ciddi olabilmesi için kravatlı federasyon türleri geçmişte uygulanan ve iz dahi bırakmayan uygulamalardan bazılarıdır. Burada yaşanmış olan başarısızlıkların temelinde Kıbrıs Türk’leri ile Rum’lar arasındaki güvenin sağlanamamış olması yatmaktadır. Can alıcı konuyu bu noktadan başka noktalara doğru çekmek anlaşılır olmanın da ötesindedir.
Gevşek Federasyon dışındaki önerilerde de söylemlerin daha inandırıcı olması gerekiyor. Ada çevresinde bulunan zengin hidrokarbon yataklarını gasp ederek sonuç alınamayacağının da bilinmesi kaşınılmaz olarak karşımızda duruyor. Bay Nikos Anastasiyadis’in arada bir ortalıklara çıkarak “amacımız doğalgazı gasp etmek değil” diye konuşması uygulamaları ile bire bir çelişmektedir. Gerçekten iyi niyetli olmuş olsalardı Kıbrıs Türk’lerinin haklarını yok sayıp Münhasır Ekonomik Bölgeleri ilan etmezlerdi.
Gevşek Federasyon önerisi ile ortalıklara çıkarak doğalgazı gasp noktasına taşıyanlarla uzlaşmanın olamayacağının bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
07 Aralık 2018 - Ankara -
|