“Rum’lar şimdi de Türk halkı ayrı devlet ilan edecek diye yırtınıyor. Sormazlar mı insana, ‘Sen şu Türk halkına 16 yıldır ne gibi alternatif bıraktın?’ Sorarlar elbette!
Hem Türk’leri hükümetten silah zoruyla kaçırıp 16 yıl tüm haklarını gasp edeceksin, hem de Türk’ler ayrı devlet kuruyor diye şikayet edeceksin. Buna, ‘çabuk hırsız ev sahibini bastırır’ derler. Vakit çok geçmeden, geri dönüş yolları kapanmadan iki bölgeli federasyonu oluşturmalıdır. Aksi halde kimsenin şikayet etmeye hakkı olamaz”. 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
AB’nin önde giden büyükleri içlerine aldıkları bazı ülkeleri kelimenin tam karşılığı aşağılamayı yeğliyorlar. AB dönem başkanlığını 2019 yılı Ocak ayından itibaren 6 ay süre ile yürütecek olan Romanya’ya AB Komisyonu Başkanı Bay Jean – Claude Juncker’den densizce bir uyarı geldi. Adı geçen Bay, “Romanya’nın AB üyesi ülkelere başkanlık yapmasının ne olduğunu tam olarak anlayamadığını” söylüyor. Konuşmasının devamında ise sağduyulu davranmak için kendi isteklerini geride bırakıp başkalarını dinlemeye gönüllü olmak gerekiyor. Ancak bu noktada bizim şüphelerimiz var” diye sopa altından abasını gösteriyordu.
Birliğe alınırken adı geçen ülke ile yürütülen müzakere sürecinde bu ve benzeri konular mutlaka konuşulmuştur. Yargı konusunda bazı kuşkuları da olabilir. Bu konuların müzakere sürecinde çözülmesi gerekiyordu. Türkiye’yi de üyeliğe kabul etmemek için her gün yeni oyunları sahneledikleri biliniyor. Görünen o ki kendi siyasi yayılma emellerine ulaşabilmek için uğraş verenler aralarına aldıkları ülkelerin yurttaşlarına köle işlemi yapamazlar. Evrensel değerlere bağlı olduklarını söylemlerinden eksik etmeyenlerin böyle bir hakları da yoktur.
İlişkilerin çıkar aracına dönüştürülmüş olması bu tür kuruluşlara olan güveni de sarsıyor. BM’i de bu şekilde değerlendirmenin fazladan haksızlık olmadığını düşünüyoruz. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş antlaşmalarının bu kuruluşun gözetim ve denetimi altında imzalandığı da biliniyor. Buna karşın Ada’da Rum’ların saldırılarının başlaması sonrasında akan kanın durması için gönderilen BM Barış Gücü’nün bu güne değin sürekli olarak şikayet konusu olduğu biliniyor. Buna koşut 04 Mart 1964 gün ve 186 sayılı kararla Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türk’ler yok sayılarak şu andaki yapı da kabul ediliyordu. Ada’da gerçek bir çözüm isteniyorsa o günlerde alınmış olan bu kararın ivedilikle düzeltilmesi gerektiğini kaydetmek istiyoruz.
Anılan bu kararla Ada’da görevlendirilen şu andaki komutanı olan Bayan Elizabeth Spehar geçtiğimiz günlerde Barış Gücü’ne ilişkin olarak değerlendirme de bulunuyordu. “Barış Gücü Ada’da hem başarılı müzakere sürecinin başlaması için gerekli koşulların yaratılmasında, hem de ara bölgede ve çevresinde asayiş ve istikrarın sağlanmasında, hem iki toplumu bir araya getirmede hem de güveni tesis etmede önemli rol oynuyor” diyordu.
Adı geçen Bayan bu söylemi ile Ada’daki asayiş ve istikrarın sağlanmış olmasını görevli oldukları karargah ile sınırlı olduğunu da kabul etmiş oluyor. Anılan tarihten sonra yaşanmış olan Rum saldırılarına karşı ne kadar duyarsız kaldıklarını yineliyoruz. Bu gücün görev süresinin uzatılması Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olan İngiltere tarafından hazırlandıktan sonra karşımızdakilerin görüşlerinin de alınması ile onaya sunuluyordu. Kıbrıs Türk’lerinin görüşlerini almayanlar şimdilerde çözüm için yeni müzakere sürecini başlatmaya hazırlanıyorlar. Bu yaklaşım da BM ayıbı olsa gerek.
Bay Nikos Anastasiyadis, Kıbrıs Türk’lerinin siyasi eşitliği konusunda “Eğer siyasi eşitlikten kasıt, merkezi hükümette ya da kurumsal yapıda alınacak her kararda oy hakkı olmasıysa, üzgünüm ama bu siyasi eşitlik değil, bir toplumun diğerine dayatma yapmasına olanak tanıyan siyasi eşitsizlik olur” diye konuşuyordu. Böyle bir dayatma ile azınlık hakkını bile vermeye razı olmayacaklarının da göstergesi oluyor.
Ada’da yaşayabilir bir çözümün kurulabilmesi için iki devletli yapının ivedilikle kurulmasına ivme kazandırılması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
08 Mart 2019 - Ankara -
|