“Lahey’den aldığım bir mektupta, Rum idaresinin büyükelçisi diye geçinen Nikos Agatoklis adında bir Rum’un Sosyal Araştırmalar Enstitüsünde Kıbrıs ile ilgili bir konferans verdiği duyurulmaktadır. Agotoklis’in söyledikleri özetle şunlardır.
‘Kıbrıs bir Rum Ada’sıdır. Bu adada bir de Türk azınlık vardır. Rum’larla Türk’ler çok iyi geçinmekteydiler. Ama yabancılar aralarını açtılar. Türkiye bunu fırsat bilerek Kıbrıs’ı işgal etti. Şimdi işgal nedeni ile Türk’lerde Rumlarda inlemektedir. İşgal kalktığı an Türk Rum birleşecek ve eski mesut günlere (!) geri gelecektir. Kıbrıs Hükümeti Türk’lere tüm azınlık haklarını garanti etmeye hazırdır’. İşte Rum’ların görüşü”. 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
‘Mavi Vatan 2019’ tatbikatının normal bir eğitim tatbikatı olmasına karşın Doğu Akdeniz de karşı tarafın bozmaya çalıştığı dengelerin yerli yerine oturtulmasına katkısının olacağı yargısını uzun soluklu olarak düşünmek gerekiyor. Buna koşut Ege’de karasularını 6 milden 12 mile çıkarma çabası içinde olanlar için de bir uyarı niteliğindedir. Önümüzdeki dönemde uluslar arası hukuku Münhasır Ekonomik Bölge ilan ederek katledenlerin de uzlaşı noktasına doğru gelmeleri son derece doğaldır. Gösterecekleri yaklaşım bölge barışı için de önemlidir.
Doğal olmayan husus ise Kıbrıs’taki çözüm sürecinin federasyon rotasından çıkarıldığı takdirde doğalgazdan vazgeçmiş sayılacağının söylenmeye başlanmasıdır. Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken kabul edilen garantilerin yalnızca bozulan idari sistemin düzeltilmesini içermediği biliniyor. Bu nedenle çözümden yana olanların karşısına statüko diye tanımlanan ucube yapının konulmaması gerektiğini kaydetmek istiyoruz.
Amerika – Rusya ve Çin’in de içinde bulunduğu BM Güvenlik Konseyinin 04 Mart 1964 gününde aldığı 186 sayılı karar ile kurulan bu yapının değiştirilebilmesi olanaklı olabilir. Bunun yolunun da diplomasi kanallarını kullanmaktan geçtiği yadsınamaz. Statüko diyerek şikayet edenlerin öncelikle bu kararın değiştirilmesi için çaba harcamalarını gerekli kılmaktadır. Bir toplantıda siyasi eşitlikten söz ederken diğer toplantıda azınlık haklarını gündeme taşıyanların da güvenilir olmadıklarını da bir kez daha kanıtlamış oluyorlar.
Bununla yetinmeyerek Desantralizyon önerisini ortalıklara atanların siyasi eşitliğimizi kaldırmak istedikleri de unutulmamalıdır. Böyle ucube önerilerle zaman yitirmek kadar anlamsız bir bakış olamaz. Böyle yaklaşım sergileyenlere verilecek en güzel yanıt, “Başka Kapıya” demek olmalıdır. Çözümü isteyenlerin statüko söylemlerini bir yana bırakarak zamanı boşa harcamaktan vazgeçmeleri gerekmektedir. Buna koşut karşı tarafın kemikleşmiş önerilerinden de vazgeçmeleri çözüm için gerekli olan en önemli unsurlardan yalnızca bir tanesidir.
Aksi halde Ada’da yarım asrı aşan süredir çalınmaya başlanmış olan senfoni yeni kitabımın da ismi olan “Bitmeyen Senfoni”ye dönüşür. Yıllar sonra Ada’daki uyuşmazlıkla ilgilenecek olanlar bu senfoninin neden çalınmaya devam edildiğini anlayamadan dinlemeye devam ederler.
Önümüzdeki Mayıs ayında AB’ne üye ülkelerde yapılacak olan AP seçimleri için yapılan ön araştırmalar ırkçı partilerin başa güreşeceklerini gösteriyor. Sonucun ön görülen gibi gerçekleşmesi sonrasında birlik içinde sarsıntı yaşanması kaçınılmazdır. Dünyaya demokrasi dersi vermeye çalışanlar Kıbrıs Türk’lerinin iki milletvekili ile bu parlamentoda temsil edilmeleri gerekirken bu hakları Kıbrıs uyuşmazlığı çözülemediği gerekçesi ile engelleniyor.
Bir süre önce bölgeye gelerek hidrokarbon araştırması yapmaya başlayan Exxon Mobil Katar ortaklığı şirketinin önde gidenleri 10. parselde yer alan ‘Glafkos’ kuyusunda değeri yaklaşık 35 milyar doları bulan rezervin bulunduğunu açıkladılar. Exxon Mobil Şirketi’nin bölgede araştırma yapıyor olması bir anlamda doğal karşılanıyor olsa bile Katar’ın bölgedeki varlığı sorgulanmalıdır. Ada’da bulunacak çözüm konusunda bu konular da dahil olmak üzere ortak akılla hepimizin birlikte çözmemiz gerektiği göz ardı edilmemelidir.
Bu nedenle öncelikle kendi içimizde ortak akılda buluşabilmek için Ulusal Konseyin kurulması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|