“Türk’ün 11 yıllık çilesini inkar edenler 11 yıl Türk’e yaptıklarını hak bilenler, Türk’ün uluslararası toplantılarda söz hakkını engelleyerek Kıbrıs’a sahip çıkanlar ve İslam Konferansını bile etkileyerek Müslüman Türk halkını büsbütün sessiz ve nefessiz bırakmak isteyenler dostumuz olamaz”. 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
İngiltere’nin AB’den boşanma işlemi şu ana dek kesinleşmemiş olsa bile birlik ülkeleri arasında tartışma konusu olmaya devam ediyor. Boşanma işleminden sonra adı geçen ülkenin birliğe yaptığı bütçe katkısının bundan sonra diğer ülkelerce nasıl karşılanacağı tartışılıyor. İngiltere’nin boşanması sonrasında İsveç’in yapacağı katkının 15 milyar Kron olduğu belirtiliyor. İsveç’in bu bedeli ödemek için ya ek vergiler koyması veya sosyal yardımlarda kısıntıya gitmesi gereekiyor.
Bunun ötesinde birlikten ayrılmanın ne kadar doğru ve gerçekçi olacağı tartışılıyor olması birliğin geleceğini de tehdit ediyor. İsveç’in AB para birliği Euro’ya da katılmadığını kaydediyoruz.
Emperyal ülkeler bugüne değin kendi denetimleri altına aldıkları ülkelerin gelişmesini sınırlı tutmalarına karşın bir yandan da iç çatışmaları körükledikleri biliniyor. Bununla yetinmeyerek halkını sömürdükleri ülkelerde ‘Bize saldırı oldu’ gerekçesinin arkasına saklanarak katliam yaptıkları da biliniyor. 13 Nisan 1919 tarihinde Hindistan’da İngiltere tarafından düzenlenen Amritsar katliamının 100. yıl dönümünde katledilenler anıldılar. Yaşanmış olan olayı özet olarak da olsa anımsatmak gerekiyor. Etrafı duvarlarla çevrili olan Jallianwala Bagh isimli bahçede tutuklanan önderlerinin serbest bırakılmaları için gösteri yapıyorlardı. Silahsız olan ve aralarında çocukların da bulunduğu gruba İngiliz askerleri saldırarak katliam yaptılar. Resmi makamlara göre ölenlerin sayısı 379 kişi olarak açıklanırken göstericilerin açıkladığı sayı ise binin üzerinde idi. İngiltere’nin bu güne değin konuya ilişkin olarak da özür dilemediğini belirtmek gerekiyor. Bu olay aynı ülkenin askerlerinin Kıbrıs Türk’lerine karşı yaptıkları 27 – 28 Ocak 1958 günkü saldırıyı anımsatıyor.
İ-kinci Paylaşım Savaşı sonrasında ortalıklara atılan Ermeni savları konusunda Türkiye’nin özür dilemesi isteniyor. Aynı yıllarda Almanya’da Hitlerin örgütlediği Nazilerin yaptıkları için daha sonraları özür dilenmişti. Özür dilenirken Alman ulusu değil Nazilere suçlanıyordu. Cezayir’de Fransız askerlerinin yaptıkları katliam nedeniyle yine Fransız ulusu değil katliam emrini veren General Salan suçlanıyordu. Osmanlının son döneminde yapıldığı savlanan olaylar için de Türkiye’nin özür dilemesinin söz konusu olamayacağını kaydetmek durumundayız.
Buna koşut olarak son yıllarda Türkiye ile sorunu veya sıkıntısı olan ülkeler sıraya girmiş gibi Türkiye’yi suçluyorlar ve parlamentolarından karar alıyorlar. Aldıkları bu kararların uluslararası alanda hiçbir yaptırım gücü yoktur. Aldıkları kararlarla nefret ve kin söylemlerini öne çıkarıyorlar. Kendi iç sorunları unutturarak ucuz kahramanlığa soyunuyorlar.
BM Soykırım Sözleşmesinin 3.ve 4. maddeleri Soykırım suçunun kişisel olduğuna ilişkindir. Türkiye’ye yönelik suçlamalar yukarıda da belirttiğimiz gibi nefret dilinin kullanılmasıdır. Her yıl bu ve benzeri suçlamalarla karşılaşmamanın yolu BM kararlarını dikkate alarak karşı çıkmaktır. Sessiz kalındığı sürece bu saldırılar sonsuz dek sürüp gidecektir.
BM Genel Yazmanı Bay Antonio Guterres 06 Ekim 2018 – 10 Nisan 2019 dönemine ilişkin Kıbrıs raporunu BM Güvenlik Konseyi’ne sunarak görüşünü bir kez daha resmileştiriyordu. Raporun içeriğine bakıldığı zaman yıllardır söylenenlerin ötesinde değişen yeni bir hususun olmadığını görüyoruz. Farenin dağı bile doğurmadığı gerçeği ile yüzleşiyoruz.
Karşımızdaki unsur sürekli olarak tik tak değiştirerek zaman kazanıyor. Kurulması düşünülen olası yeni yapıda Kıbrıs Türk’lerinin eşitliği ile yönetime katılımı konusunu kabul etmiyorlar. Bu koşullarda egemenlik konusunun da gündeme taşınması gerekiyor.
Annan’ın belgesinin oylanmasının 15. yılında federasyon olgusunun gündemden kalktığı dünyada buralarda dolaşarak fazla zaman yitirmemek gerektiğini düşünüyoruz. Çekoslovakya modelinin nasıl çöktüğünü hemen herkes biliyor. Bay Guterres’in ısıtarak bu konuyu gündeme taşıyor olması anlaşılır olmanın da ötesindedir. Son açıklanan raporun karşımızdaki unsura olumsuz tutumunuza devam edin mesajını da verdiğini de düşünüyoruz.
Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünün kuracağımız Ulusal Konseyde üretilecek önerilerle olanaklı olacağının bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|