Sevgili okurlarım, insanın yaşamında ve kişilik gelişiminde ana dilinin çok önemli bir yeri vardır. Dili yeterli düzeyde olan kişiler genellikle toplumla daha sağlıklı ilişki kurarlar, hayatta daha çok başarılı olurlar.
Meslekler var ki, araçları dildir. Örneğin; tiyatro dile çok özenmiştir. Edebiyat, hocalık, gazetecilik, televizyonculuk ve radyoculuk…
Bunlardan her biri işini dille yapıyor. O zaman işini dille yapan herkesin, mübalağalı bir özen göstermesi lazım Türkçeye.
Eskiden radyolarda, haber okurken spiker ve anonsu diye iki terim kullanılırdı. Anonsu, eline verilen metni okuması istenen kişidir. Spiker ise, kişiliğini de ortaya koyma hakkı tanınmış bir kişidir.
Haber yazmak ve okumak ciddi bir olaydır. Öyle masa başında oturup da, emir komuta konseyinin bildirisi gibi yazılıp okunmaz.
Burada net söylenen; ne söylendiği, nasıl söylendiği, kimin söylediğidir. Bu üç sorunun yanıtına baktığımız zaman, öncelik olarak, ne söylendiğidir önemli olan.
Giderek ne söylendiğinden ve ne yazıldığından çok, nasıl söylendiği ve nasıl yazıldığı ön plandadır
Bilhassa gazetelerin buna çok dikkat etmesi lazım. Her önüne gelen köşe yazısı yazmamalı. Köşe yazısı yazanların her şeyden önce Türkçeyi iyi bilmesi gerekir.
Kimlerine göre; Türkçede 75 bin kelime, kimilerine göre 100 bin kelime var. İçerisinde; Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızcadan girenlerde buna dahil…
Kimilerine göre 200 bin kelime var. Bu sayı ile Türkçemiz çok zengin bir dil. Üstelik Türkçe kelimelerde sınırsız bir anlam var.
Böyle olmasına rağmen, gerek televizyonlarda, gerek radyolarda ve gerekse gazetelerin köşe yazılarında kullanılan Türkçede çok yabancı kelime var. Bunlar dil züppeliği bence.
Kullandığımız kelimenin herkesçe bilindiğinden emin olmalıyız. Yazılarımızda biraz eskimiş dil kelimelerini kullanırken onları tırnak içine almak lazımdır. Bu bir çeşit özür dileme halidir.
Bilhassa köşe yazarlarımız, yazılarını herkesçe bilinir kelimelerle yazmak zorundadır. Yazılarına renk katmak gibi bir düşünceyle yabancı kelimeleri kullanıyorlar ama bu çok yanlış.
Bazıları da, örneğin “deneyimli” veya “tecrübeli” kelimelerini aynı cümlede kullanıyor. Yine aynı anlama gelen “Zor” veya “güç” kelimelerini aynı cümlede kullanıyorlar. Bunun gibi binlerce örnek var. Aynı anlama gelen iki ayrı kelimeyi kullanmayı, sanki o dili zenginleştirmek gibi düşünüyorlar…
Bazı yazar geçinenler ise, kendi başına bir şeyler karalayarak, yazı yazdığını zannediyor. Bırakın detaya gitmeyi. Hatta yazısının başlığında yanlış giriyorlar cümleyi.
Bazı hanım yazarlar da, perşembe toplantılarında konuşur gibi yazı yazıyorlar. Nedense daha çok okunuyor. Yeterince her alanda uzmanı olmayanların yazdığı yazılar da; büyük hatlar, yanlışlar yapılıyor.
Şair Yahya Kemal’in “Türkçe ağzımda annemin sütüdür” diyerek yücelttiği, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ise “Türkçem benim ses bayrağım” diyerek, hem yücelttiği hem de kutsallaştırdığı dilimize bugün gerekli özeni gösteriyor muyuz?
|