“Hala aynı tempoda gidiyorsunuz. Hala 1963 – 1974 yıllarında Türk halkına yaptıklarınızı hak biliyor ve bu uğursuz yılları kendi halkınıza ‘mesut ve müreffeh yıllar’ olarak takdim ediyorsunuz! Bu 11 yıllık geçmişten ve 1974’te Türkiye’yi Kıbrıs’a müdahaleye zorlayan ‘darbe’den söz etmeksizin ‘Kıbrıs meselesi 1974’te Türk işgali (!) ile başlamış bir meseledir’ yalanını yayıyorsunuz. En önemlisi geçmişi ve gerçekleri unutarak bu yalan üzerine bina ediyorsunuz”. 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Yaz mevsimi henüz tam olarak başlamamış olsa da Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının kullanımı konusunda bir süredir başlatılan tartışmalar ivme kazanarak devam ediyor. Karşımızdaki unsurun tartışmaların fitilini Münhasır Ekonomik Bölgeler ilan ederek başlattığı biliniyor. Yaptıkları bu haksızlığa destek bulabilmek için Birleşik Amerika Devletinden ve AB’nden destek istiyorlar.
Bölgede şu ana dek bulunan rezerv adil olarak kullanılırsa Türkiye’yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kaderinin değişeceğini söylemek olasıdır. Sıklıkla yineliyoruz, Doğu Akdeniz’e kıyıdaş ülkelerin bir araya gelerek en uzun sınıra sahip olan Türkiye’nin önderliğinde konunun müzakere edilmesi gereğini vurguluyoruz. Bunun sağlanabilmesi için hem Türkiye hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kendi iç sıkıntılarından arınması gerekiyor. Aksi halde karşımızda oluşan sinsi hareket eden cepheye karşı ortak dilin kullanılmasını kaçınılmaz görüyoruz.
Kaderimizin değişeceği rezervin bize ne kadar yakın olduğunun da bilincinde olunması zorunludur. Bu kadar zengin rezervin korunması için bölgede 200 adet savaş gemisinin konuşlandığı bilgisini de paylaşmak durumundayız. Bu kadar çok sayıda savaş gemisinin neden konuşlandığının gerekçesini hemen herkes biliyor. Amaç Türkiye’yi bu rezervden uzak tutarak olabildiğince yararlanmasını önlemektir. Bu nedenle iç çekişmeleri bir kenara bırakarak karşımızdakilerle mücadele bayrağının açılması gerekiyor.
Venezüella’da iç karışıklığa karşın Amerika’nın bu ülkeyi işgal hareketinin başarısız olduğu biliniyor. Buna karşın Amerika Doğu Akdeniz’e şirketleri aracılığı ile girmeyi başarmıştır. Bununla yetinmeyen karşımızdaki unsur AB üyesi olmasının da katkısı ile birliği Türkiye’ye karşı kışkırtmaktan da geri durmuyor. Onların da Türkiye’ye saldırmak için fırsat kolladıkları yabancı olduğumuz bir konu değildir.
Mendil büyüklüğündeki ülkenin Enerji, Ticaret, Sanayi ve Turizm Bakanı Bay Yorgo Lakkotripis, bölgedeki rezervin Avrupa’nın merkezine ulaştırarak enerji koridoru oluşturmayı hedeflediklerini söylüyor. Politis gazetesinin haberine göre Bay Bakan bölgedeki yataklardaki önemli keşiflerden de söz ederken bunların jeopolitik düzeyde de önemli bir unsuru teşkil ettiğinin altını çiziyor.
Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos da suçlama korosuna katılarak “Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesindeki sondaj girişimlerinin uluslararası hukukun doğrudan ve ciddi bir ihlali olduğunu” söylüyor. “1982’de Montego Körfezi Sözleşmesinde yazılı olan Deniz Hukukunu ihlal ettiğini” belirtiyor. Türkiye’nin bu kararları Ege’deki iç denizlerdeki kıta sahanlığı uzunluğu konusuna karşı olduğu için imzalamadığı biliniyor. Adı geçen sözleşme karşı oy yazısını yazarak imzalanabilirdi.
AB’nin Dış İlişkilerden ve Güvenlik Politikalardan sorunlu olduğu anlaşılan Bayan Frederika Mogherini, “Türkiye’nin Kıbrıs açıklarında sondaj yapma planlarını gözden geçirmesi gerekiyor” açıklaması bölgeye nasıl baktıklarının da göstergesidir. Bu yönlü bakışlar Kıbrıs Türk’lerinin uluslar arası hukuktan kaynaklanan haklarının yok sayılmasıdır.
Türkiye’nin bir an önce bu saldırılardan kurtulabilmesi için kendi iç sıkıntılarından arınarak çalışma yapması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|