"Birden fazla toplumların İsviçre'de olduğu gibi ortaklaşa meydana getirdikleri devletlerde müşterek yaşantının (co-existence) ve barışın gerektirdiği bazı ön şartlar vardır. Bu ön şartlara riayet edilmeyen yerlerde barış anarşiye “co-existence” ise karşılıklı imha savaşına döner, devlet ayakta duramaz. Kıbrıs en iyi misalidir". 1981
Dr.Fazıl KÜÇÜK
***
Amerika'da Kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçimi öncesinde yapılan kamuoyu araştırmaları Demokratların adayı Biden'in kazanacağını gösteriyor. Floyd'un öldürülmesi ile başlayan karşı gösterilerin hız kesmeden devam ettiği belirtiliyor. Demokratların yönettiği eyaletlerdeki gösterilerin ivme kazanarak sürmesi kamuoyunu endişelendiriyor. Alınan bu sonuca göre seçim gününe dek köprülerin altından akacak suyun debisi tartışılırken Trump'ın kaybetmesi halinde ne yapacağı başka bir tartışma konusu oluyor. Bunun üzerine seçimlerin ertelenmesinin yaratacağı sıkıntıların nasıl aşılacağının da sonuca ne kadar etkili olacağının bilinmiyor olması da ayrı bir tartışma konusudur.
Trump ülkedeki bütün kuyuları taşlarla doldurduğundan olacak elindeki belki de son kartını da piyasaya sürmüş bulunuyor. Önümüzdeki dönemin dünya dengeleri açısından iflas eden pandemi sisteminin hangi noktaya evrileceği konusu belirsizliğini koruyor. Birlikte yaşayıp tanık olacağız.
Kıbrıs'ta Rum saldırıları ile başlayan dönemde BM Barış Gücünü 04 Mart 1964 tarihinde aldığı kararla görevlendiriyordu. Bu gücün görev süreleri 6'şar aylık dönemlerle yıllardır uzatılıyor. Bu güce ilişkin olarak geçtiğimiz günlerde Bay Antonio Guterres sitemlerini açıklamıştı. Bu sitemine koşut hem ağlarım hem de giderim söylemini çağrıştırıyor gibi bu gücün görev süresi isteği üzerine 6 ay daha uzatıldı. Bunu yaparken kendi ilkelerine ters düşen bu kararla hem kendisinin hem de Güvenlik Konseyi'nin güvenilmezliğine de imza atmış oluyor.
Son kararda olduğu gibi daha önceki dönemlerde de benzer kararlar alınıyordu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin görüşlerinin alınmamış olması utanç verici olmanın ötesinde bir anlam içeriyor. Kıbrıs uyuşmazlığının 50 yılı aşkın süredir çözülememesinin şifrelerini başka yerlerde aramaya gerek yoktur. Adı geçen gücün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde görev yapıyor olması Kıbrıs Türk Yönetiminin iyi niyetinden kaynaklanan bir durumdur.BM Güvenlik Konseyi yine bu kararla Kıbrıs Türk'lerine saygısızlık yaparken diğer yandan iki taraf arasında işbirliği yapılması çağrısında bulunuyor. Turşu ile lahana yiyiniz diyor. Adanın çevresinde bulunan hidrokarbon kaynaklarını
işbirliği alanları olarak da görüyor olması ise art niyetli olmanın ötesinde bir anlam içeriyor.
Bay Antonio Guterres Raporunu yazarken adadaki çözümsüzlüğün temelinde Rum tarafının Kıbrıs Türk tarafını tanımama, bir başka söylemle ortak olarak kabul etme endişesi olduğu görüşünü belirtiyor. "Rum tarafının bu düşünce yapısı aradan geçen 60 yılı aşkın süredir çözüme ilişkin çabalarının akim kalmasının nedenidir" diye kaydediyor. Karşımızdaki unsurun sırtının bu kadar sıvazlanıyor olması çözüme ilişkin olarak yapılan çalışmalarda kıllarını kıpırdatmamalarının son derece doğal olduğunu gösteriyor.
Karşımızdakilerin bu tutumlarına karşın bizler ne mi yapıyoruz sorusunu bile sormak istemiyoruz. Bugüne değin sürekli olarak çözümden yana olmamıza karşın toplum olarak çözüldüğümüzü söylememiz olasıdır. Önümüzdeki Ekim ayında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimine doğru geri sayım devam ederken seçimin geniş katılımlı olacağı belli oluyor. Bu durumun demokrasinin bir gereği olduğunu düşünürsek kendi aramızdaki çözülmenin ulaştığı boyutu göstermesi açısından ders çıkarılması gereken bir durum olduğu açıktır.
İtalya'nın AB'nden ayrılmasını hedefleyen Italexit isimli bir partinin kurulduğu belirtiliyor. Kurucuları İngiltere örneğinden yola çıkarak sonuç alabileceklerini söylüyorlar. Bu noktadan hareketle İngiltere'de görüşmeler yaptıkları belirtiliyor. Senatör Giangluigi PARAGONE tarafından kurulan partinin İtalya'nın AB ve Ortak para birimi kafesinden çıkarak özgürleşmesini amaçladıklarını vurguluyor.
İngiltere'nin ayaklarını sürükleyerek ayrılmış olması İtalyanlara örnek oluştururken sırada İspanya-Portekiz gibi üye ülkelerin olduğu belirtiliyor. Yaşanan bu gelişmelerden sonra şimdilerde AB'nin daha ne kadar süre ile konumunu koruyacağı ayrı bir tartışma konusudur. Son dönemdeki işlevi Rum Yönetimi ile Yunanistan'ın peşine takılarak Türkiye'ye ayar verir noktaya doğru koşar adım gidiyor olmasıdır.
Fazla zaman yitirmeden kendi içimizdeki dağınıklıktan kurtularak ortak noktada buluşarak çalışmalarımıza ivme kazandırmamız gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
07 Ağustos 2020 – Ankara -
|