Sevgili okurlarım, 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü idi. Bu günün toplumda hayvanlara karşı sevgi ve şefkat duygularının uyanmasına ve hayvan haklarına saygı duyulmasına vesile olmasını diliyorum.
Çağdaş ülke olmanın göstergelerinden biri olan hayvan sevgisi, insandaki yardımlaşma, iyilikseverlik ve sevgi gibi duyguları geliştirir.
Hayvan sevgisi insan sevgisi ile doğru orantılı olup hayvanları sevenler, insanları daha içten severler. Evcil hayvanların güncel yaşama bir denge getirdiği, tansiyon ve gerginliği azalttığı da bir gerçek. Bir köpekle oynamanın veya bir kediyi okşamanın, stresten uzaklaşma ve günün yorgunluğunu atmanın en iyi yöntemlerinden biri olduğunu, kedi ve köpek gibi evcil hayvan besleyenler, çok iyi bilirler.
İngiliz uzmanlar, evcil hayvanların güncel yaşama bir denge getirdiğini, tansiyon ve gerginliği azalttığını belirtiyorlar. Ayrıca, “Bir köpekle oynamanın veya bir kediyi sevmenin, stresten uzaklaşma ve günün yorgunluğunu atmanın en iyi yöntemlerden biri olduğunu” öne sürüyorlar.
Benim de, Maço isimli bir köpeğim vardı. İngiliz Terrier cinsi olan köpeğim, henüz 14 yaşında idi. Mitral kalp yetmezliği sonucu öldü.
Maço’muz hakkında idi ile biten cümleler kurmak, şu anda çok zor geliyor bana. Çünkü kaybettiğimiz her canlı kendisiyle birlikte bizim iç dünyamızdan da bir şeyleri söküp götürüyor. O ölünce çevremizi o içinde yaşarken olduğu kadar dolu ve değerli bulamıyoruz. Çalışma ve yaşama gücümüzü besleyen iç kıymetlerden bir şeylerin eksildiğini hissederek karamsarlığa bürünüyoruz. İşte köpeğimiz Maço bunlardan birisi idi…
Maço’nun tüyleri beyaz, Terrier cinsi köpeklerde az rastlanan vücut güzelliğine sahipti. Güzel olduğu kadar, prensip sahibi ve canının kıymetini bilen, sahibine sadık, çok akıllı bir köpekti.. Yatması, kalkması, yemesi, içmesi, oynaması ve gezmesi program dâhilinde idi. Her şeyi anlardı.. Yalancılığı sevmez ve kandırılmaya hiç tahammül edemezdi. Aldatıldığını anlayınca, kızar ve havlardı.
Maço’muz, insanlarla çok iyi dosttu. Misafirleri ve bilhassa çocukları çok severdi. En çok sevdiği torunum Can’dı. Tüm apartman sakinleri ve komşular da onu severdi. Tabi, sevmeyenleri de vardı mutlaka. Maço’da onları sevmezdi, bir de Köpek katillerini…
Maço'nun ailede en çok sevdiği insan ise, kızım Begüm idi. Onun akşam eve geliş saatini sabırsızlıkla bekler, sevinç çığlıklarıyla onu kapıda karşılardı.
Arabamla evin önüne geldiğim zaman, onu pencerede camın önünde, beni beklediğini görürdüm. Arabamı sesinden tanır ve geldiğimi görünce, sevinçten havlar ve kapıya koşardı. Zile bastığım anda, kapı açılır açılmaz, ben merdivenleri bir kat çıkmadan, Maço iki kat aşağıya inmiştir bile. Birlikte çıkardık merdivenleri. Beni karşıladığı andaki sevincini tarif edemem.
Eve girdiğimiz anda, sevinçten antrede bir aşağı bir yukarı koşardı. Sonra oyuncağı topu ağzıyla tutarak bana getirir. Birlikte oynardık. Maço sayesinde, o anda her türlü stresten uzaklaşarak günün yorgunluğunu atardım.
Maço’yu yazacak o kadar çok şey var ki, zor geliyor bana yazamıyorum... Maço yalnızlığımı paylaştığım sadık dostumdu. Üzgün olduğumu anlayınca, karşıma geçer üzülme der gibi bakardı bana. Maço evimizde ailenin bir ferdi gibi idi. Çok severdik onu, o da sevildiğini anlar ve bizi severdi. Bir insandan daha yakın sadık dosttu bize. Evimizin neşesi idi…
Hayvan severler besledikleri kedi ve köpeklerin kıymetini bilsinler. Sağlık kaynağı dostlarımızı nasıl sahiplenmiş koruyorsak, kimsesiz köpeklere de sahip çıkalım.
|