“Kısa bir zaman içinde özgürlüğe susamış insan gibi yaşamak isteyen büyük bir kalabalık etrafımıza toplanmıştı. Verilen sözüm vardı. Tek başına da kalsam davadan dönülecek değildi. Okullar ve Evkaf kurtarılacak Müftülük makamı ihdas edilecek Şeri ve Mecelle Kanunları hukuk kitaplarından silinecek ve dolayısıyla kabilelikten kurtulup Türk halkı olarak bizi dünyanın tanıması için güç ve kuvvetimizi verecektik”. 1983
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Amerikan Anayasasına göre 2. Seçmenler diye bilinen kurul Joe Biden’ın yeterli çoğunluğu sağladığını açıklıyor. Donald Trump’un yaptığı bütün itirazların reddedilmesi sonrasında Joe Biden 46. Cumhurbaşkanı olarak duyuruluyor. Ülkedeki iki partili sisteme göre Cumhuriyetçilerin sağ, Demokratların ise sol görüşü savundukları biliniyor. Bu iki partinin evrensel değerlerdeki görüşleri savundukları söylenemez. Bu görüşleri Amerikan sağı ve solu olarak tanımlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Cumhuriyetçilerin sertlik yanlısı tutumlarına karşın Demokratların biraz daha ılımlı olduklarını söylemek olasıdır. Dünyada yaşanan olaylarda bu gerçeği yaşıyoruz.
Aralarındaki fark hangi parti iktidara gelirse gelsin belirlenmiş devlet politikalarının dışına çıkamıyor olmalarıdır. Bu nedenle diğer ülkelerle olduğu gibi Türkiye ile olan ilişkiler de sürekli olarak inişli çıkışlı oluyor. Diğer ülkelere karşın belirli zaman aralıklarında Türkiye’ye ambargolar uyguluyorlar. Bu yönlü uygulamalar ilişkileri de etkilemektedir. Bu uygulamayı gerçekleştirirlerken iki ülkenin olaylara bakış açılarının örtüşmemesi son derece doğaldır. Doğal olmayan ise Amerikan yönetiminin bazı lobilerin etkisi ile Türkiye’nin tehdide maruz bırakılmasının yanı sıra ambargoların artarak devam ettirilmesidir. Yapılanların Rum – Yunan ve Ermeni lobilerinin etkisi ile uygulamaya sokulduğu ise bilenen bir gerçektir. İsmet Paşa, “Büyük devletle ilişkiye girmek vahşi hayvanla yatağa girmektir” diyordu.
Haravgi gazetesinde yer alan açıklamasında Bay Nikos Anastasiyadis, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ileri sürdükleri ‘Hukuksuz faaliyetleri’ sonlandırması koşuluyla bölgede kurdukları enerji işbirliği ekiplerine Türkiye’nin de katılabileceğini söylüyor. Kendisini bölgenin tek egemeni olarak gördüğü anlaşılan Bay Anastasiyadis, yasa dışı olarak ilan ettikleri Münhasır Ekonomik Bölgelere yasal statü kazandırmayı amaçlamış da olabilir. Buna koşut ruhsat verdikleri şirketlerle iş birliğine devam edeceklerini de ekliyor.
Diğer yandan Politis gazetesinde yer alan haberde enerji uzmanı Haralambos Ellias 24 Kasım 2020 tarihinde düzenlenen bir toplantıda yaptığı AB’nin Doğu Akdeniz doğalgazının uluslararası piyasalara ihraç edilemeyeceğini söylüyor. East Med hattının da ticari açıdan sürdürülebilir olmadığını bu nedenle yeni bir enerji modeline gereksinimi güçlendirdiğine dikkat çekiyor.
Karşımızdaki unsur bu konularla uğraşırken bizler ne yapıyoruz sorusunu sormadan edemiyoruz. Cumhurbaşkanı seçimi sonrasında siyasette yaşanan boşluğun yeni kurulan hükümet ile aşılması gerektiğini kaydediyoruz. BM Annan’ın belgesinin oylanması sonrasında adada Türk varlığının olduğu gerçeğini kabul ediyor. Verilen sözlerin kabul edilmemesine karşın Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan kaynaklanan haklarının olduğunun sıklıkla gündeme taşınıp zemin kazanılması gerekiyor.
Çözümsüzlüğün kaynağının Kıbrıs Türkleri olmadığı gerçeğini anlatmak konusunda ortak noktada buluşulması gerekiyor. Bu konuyu aşabilmek için ivedilikle ULUSAL KONSEY’in kurulmasını bir kez daha anımsatmak istiyoruz. Bunu başaracak güçte olduğumuzun bilinci ile var olan karamsar ortamın ortalıklardan kalkacağına inanmak gerekiyor.
Umuda ve çözüme ulaşabilmek için birlikte hareket ederek başarıya ulaşılacağının bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
18 Ekim 2020 - Ankara
|