“Şuursuzca hareket eden bu insanlar anlamalıdırlar ki ‘ilhak’ lehinde kendilerinde buldukları hak kadar bizim de onlardan çok daha ziyade aleyhte bulunmak onu baltalamak suya düşürmek en sarih hakkımızdır”. 1955
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Bütün dünyayı etkisi altına alan korona virüs salgını yıllardır kurulan dengelerin değişmesinin yolunu açıyor. Gelişmiş kabul edilen Batı ülkelerinin bile bu yaşananlardan ayrı tutulamayacağını gösteriyor. Bugüne değin uyguladıkları sağlık sistemlerinin insan odaklı olmayıp hastanın müşteri olarak görülüyor olması sistemin bir anlamda sorgulanmasını gündeme taşıyor. Bu nedenle tam kapatma uygulamaları ile bir anlamda suçlarını bastırmaya çalışıyorlar. Yaşanan sıkıntılarını başka yönlere çekerek unutturmaya çalıştıkları biliniyor. Örneğin Fransa sürekli olarak Türkiye’ye saldırıyor. Bunun başka nedenleri olsa bile AB de saldırı katarına katılarak bazı yaptırım kararlarını alıyor.
Birlik üyesi Yunanistan Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimi gerekçe göstererek 2021 yılı askeri harcamalarını 5 kat arttırdığını açıklamış bulunuyor. Fransa’dan 18 adet Refale savaş uçağı sipariş ederek Fransa ile olan ilişkilerini taçlandırıyor. Böyle bir hareket NATO’nun Güneydoğu kanadını da sarmış olacaktır. Buna koşut Türkiye ile Yunanistan’ın birlik içinde olan ilişkileri de erozyona uğrayacaktır.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Bay Nikos Dandias bununla yetinmeyip Almanya’nın Türkiye’ye silah ambargosu uygulaması çağrısında bulunuyor. Böyle bir çağrıyı Dışişleri Bakanı Heiko Maas yanıtsız bırakmayıp ambargo uygulamasını stratejik olarak doğru bulmadığını belirtiyor. “Bir NATO partnerine bunu yapmak kolay değil. NATO ortağı Türkiye’nin Amerika’dan füze alamadığı için kolayca Rusya’dan aldığını gördük” diye ekliyor. Bay Dandias buna karşın Doğu Akdeniz’deki güç dengelerini bozabilmek için Almanya’dan 6 adet 214 sınıfı denizaltı alarak Doğu Akdeniz’deki güç dengelerini de dinamitlemek istiyorlar.
AB Dış İlişkiler Güvenlik Politikaları Yüksek Kurulu Temsilcisi Josep Borrell, Türkiye ile Yunanistan’ın diyalogu yenilemesini Kıbrıs müzakerelerinin ise,“sonsuza kadar devam etmeyeceği şekilde” başlatılması gerektiğini belirterek “Enerjimizi birbirimize karşı değil, yeniden birbirimizle görüşmelerimize harcamalıyız. Açıkça söylemem gerekirse karşılıklı çıkara dayalı bir gündeme doğru ilerleriz. Ya da karşılıklı yanlış anlamaların sonuçlarına katlanırız” diyor.
Diğer yandan Bay Nikos Anastasiyadis, yeni müzakere sürecinin Crans Montana’da kaldığı yerden sürdürülmesini istiyor. Görüşme masasını devirip müzakere sürecini baltalayan adı geçen kişiye fazladan bir şey söylemek istemiyoruz. Sanki bunlar yaşanmamış gibi Gali Fikirler Dizisinde olduğu gibi Güven yaratıcı önlemlere ilişkin olarak öneri sunmaya hazırlandığını duyuruyor. Bu noktada dikkati çeken husus BM Güvenlik Konseyi kararlarını uygulamayıp masayı tekmeleyerek ayrılan kişinin BM tarafından uzlaşmaz kişi damgasını yemek istemediği anlaşılıyor.
Ada’da uyuşmazlığın çıkarıldığı günden itibaren ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş antlaşmalarını da görmezden gelerek Kıbrıs Türklerine siyasi eşitliği bile tanımamakta ısrar eden bu kişinin güven arttırıcı önlemlerden söz ederek ortalıklara çıkıyor olması çok yüzlülüğün tipik bir örneği olarak karşımızda sırıtıyor. Bu durum karşısında Stefan Zweig’in sözünü anımsatmak istiyoruz. “İnsanın başkalarından hesap sormasının her zaman pek yararı olmaz. Ama kendinden hesap sorması her zaman yararlıdır”…
Kıbrıs Türkleri olarak içinden geçmekte olduğumuz bu süreçte çözümden yana isek birlikte hareket etmemiz gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
25 Aralık 2020 - Ankara
|