“Bugün Yunan ırkından geldiğini iddia edenler, bundan 400 sene evvel kimlikleri meçhul kimselerdi. Bunlar ancak Türklerin müsamahasından, insanoğluna verdiği huzurdan faydalanarak Yunanistan’dan gelen Ortodoks papazların açtıkları kiliselerde yetişenlerdir. Kıbrıs Rum’unu Yunanistan ile birleştiren yalnız dindir”. 1969
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Türkiye’nin AB’ne tam üye olabilmek için uzun yıllardır uğraş verdiği biliniyor. Gümrük Birliği Anlaşması imzalanmasına karşın bekleyişini sürdürüyor. AB’ne üye olmamasına karşın yine birlik üyelerinin yoğun olarak yer aldıkları NATO’ya üyeliğine devam ediyor. Bu çelişkinin giderilmesi gerekirken otomatiğe bağlanmış gibi belirli zaman aralıklarında bu ülkelerin ambargoları ile de karşılaşıyor. Bunu yaparlarken içinde oldukları NATO örgütünün bir anlamda savunma boşluğuna neden olduklarını da dikkate almıyorlar.
04 Kasım 2020 tarihinde Amerika’da yapılan Başkanlık seçimi sonrasında yapılan bütün itirazlara karşın Joe Biden iğneli koltuğa oturdu. Koltuğun neden iğneli olduğuna gelince eski Başkan Donald Trump kendisine oy vermiş olan seçmenlerin haklarını savunacağını duyuruyor. 160 yıldan bu yana bir geleneğin daha devir teslim törenine katılmayarak bozulmasını sağladı. Bu çıkışın Amerika’nın bölünme sürecini tetikleyeceğini söylemek şimdilerde erken gibi görünse de göz ardı edilmemesi gereken bir husus olarak unutulmamalıdır.
BM Genel Yazmanı Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü için 5+1 formülü ile ortalıklara çıkmıştı. Buna karşın Rum basınında 5+1 formülünün yerine 5’li konferanstan söz ediliyor. Müzakerede Crans Montana’daki gibi bir sürecin başlatılmasını istiyorlar. Bu arada adadaki Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması için hazırlanan taslak metinde Antonio Guterres’in adanın statüsü konusunda herhangi önerisinin olmadığı yine Rum basınınca savlanıyor. Bugüne değin hazırlan raporlarda son kullanım tarihi geçmiş iki bölgeli iki toplumlu tek egemenliği içeren öneriye yer verilmemesinden oldukça rahatsızlar.
Filelefteros gazetesinde yer alan başka bir haberde ise karşımızdakilerin müzakere sürecine AB’nin de katılmasını istedikleri belirtiliyor. AB’nin çağrılmasının yeterli olmadığını düşünüyoruz. Hazır elleri değmişken müzakere sürecine ilk anda unutulanları varsa onları da çağırsınlar da olayın iyice maskaralığa dönmesini sağlasınlar. BM’in yıllardır Kıbrıs Türklerini dışlama yaklaşımından vazgeçmesi öneriyoruz.
Geldiğimiz bu noktada BM’in bilinen üstelik son kullanım tarihi geçmiş önerisinin kabul edilmesi Kaf Dağı’nın arkasında olduğu savlanan GODO’nun gelmesi ile gerçekleşebilecektir. AKEL’in en önde gideni de bu noktada Nikos Anastasiyadis’i iki devletli çözümle flört ettiği gerekçesiyle suçluyor. Kayıkçı kavgasını çağrıştıran bu açıklamanın hiçbir değerinin olmadığı gerçeği unutulmamalıdır. Eğer öyle bir düşüncesi var ise gereğini yapması gerekiyor.
Karşı taraf bunlarla uğraşırken bizler ise Cumhuriyet Meclisi Başkanını seçmiş bulunuyoruz. Şubat 2021 ayında başlatılacağı duyurulan yeni müzakere süreci konusunda kendi tezlerimizi hazırlayıp masaya getirecek çalışmalara ivme kazandırmamız gerekiyor. Kendi tezlerimizle gitmediğimiz noktada karşı tarafın tezlerinin esiri olabiliriz.
Bütün siyasetçilerin ortak noktamız olan adada kalıcı olacağımız tezi konusunda kendi aramızda konuşarak uzlaşmamız gerektiğini önermek istiyoruz. Elimizde uluslararası hukuktan kaynaklanan güçlü kozlarımızın olduğunun da unutulmaması gerekiyor. Buna koşut başarmamamız için bir neden de göremiyoruz.
Bunu başardığımız takdirde karşımızdakilerin tezlerini hep birlikte aşmamızın önünde hiçbir engelin kalmayacağının bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
22 Ocak 2021 - Ankara
|