Sevgili okurlarım, bugünkü yazımda sizlere, Âlim ve şair olarak edebiyatçılarımızın ilahi odağı olmuş olan Kilisli Şeyh Abdullah Sermest (Halis) Efendiyi tanıtmak istiyorum.
Abdullah Sermest, 1819 yılında Kilis’te doğdu. Babası Çekmeceli Cami müderrislerinden Mehmet Tazebay’dır. Mehmet Tazebay’ ın babası Mustafa efendi ve onun babası da Süleyman Akif’tir. Abdullah Sermest’in annesi Çekmeceli hocanın torunlarından (kızının kızı) bir kadındır.
Süleyman Akif, Tazebay aşiretinden olup, Taşkent yörelerinden Irak üzeri dolaşarak Tahminen 18 yy. ikinci yarısında Kilis’e gelip yerleşmeye karar vermiştir. Süleyman Akif, ilk olarak çadırlarını kasabanın güney batı ucundaki harman yerine kurmuştur. Daha sonra Çekmeceli Camisinin yanında iki ev yaptırarak ailesini yerleştirmiştir. Süleyman Akif’in ömrü Çekmeceli camisinde hocalık ve müderrislik etmekle geçmiştir.
Abdullah, ailenin tek çocuğudur. Daha küçük yaştayken annesini kaybetti. Babası başka bir kadınla evlendi. Abdullah 8-9 yaşlarına geldiğinde babası ve dedesi Hac’ca gittiler ve Bir daha dönmediler. Abdullah analık tarafından da istenmedi. Aynı mahallede oturan ve o zamanki adlarıyla Zeytogil (Demir can) denilen aileden bir kadın O nu yanına alarak dışarıda kalmaktan kurtardı.
Abdullah ilköğrenimini başarıyla tamamladı. Okumaya ve öğrenmeye karşı çok yetenekli idi. İlköğreniminden sonra Akcurun Camisinde Hacı Hafız Efendi’nin derslerine devam etti. O sıralarda Mısır Valisi Kavala’ lı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, Kilis’e girip yerleşti. Halkın emeği ile kasabanın batı kesiminde büyük bir kışla yaptırdı. Ayrıca ordusuna katılmak üzere Kilislilerden gençler istedi. Paşaya asker olarak verilen Kimsesiz gençler arasında Abdullah da vardı. Genç adam Mısır’a yollandı. İki yıl yaşadığı Mısır’da hem askerlik yaptı, hem öğrenimini devam ettirirken yeteneklerini geliştirmeye çalıştı. KOLİT adlı bir Fransız’dan hekimlik ve biyoloji öğrendi. En zor ve karmaşık konuları kısa zaman da kavrayacak kadar zeki ve çalışkandı. Hattatlık ve Hâkkâr’lık alanında da üstün bir yeteneği vardı. Kıymetli taşları oyup biçimlendirmede ve güzel mühürler kazmada çok başarılı örnekler veriyordu. Elinin emeği ile rahatça geçimini sağladığı gibi para da biriktiriyordu.
Bir gün çarşıda 4 çocuklu yoksul bir kadın gördü. Kadının kocası ölmüş ve çocuklarıyla Birlikte yersiz yurtsuz, aşsız ekmeksiz sokakta kalmışlardı. Yardım içim başvurdukları her yerden kovuluyorlardı. Abdullah gözyaşlarıyla dolaşan bu kadına cebindeki paraları verdi. Düşünde Ona Hazreti Peygamber Mekke’ye gitmesini söylemişti. Askerlikten kaçmanın cezası ölümdü. Yılmadı ölümü göze alarak Mekke’ye kaçtı. Mekke’ye varır varmaz öğrenimini tamamlamaya çalıştı. Kısa zamanda icâzetnamesini aldı. Öte yandan Şeyh Muhammed Can’ı Efgani’ ye bağlanarak 12 yıl çile doldurdu. Esinlendi, olgunlaştı, pişti. BAĞDAT’ a ve söylentiye göre BOMBAY’ a yolculuklar etti. Değişik dünyalar gördü. Sonra Şeyhi tarafından KİLİS’ e gönderildi.
Kilis’e ilk geldiğinde kasabanın batısındaki Şeyh Muhammed Bedevî ziyaretine yerleşti. Abdullah’ın geldiğini duyan arkadaşları ve meraklılar, onu görmeye gittiler.
Karşılarında olgun ve bilgin bir genç adam görmekle şaşırdılar, hayranlık duydular. Abdullah’ın Ünü kısa zamanda şehre yayıldı. Bu Abdullah O giden Abdullah’a benzemiyordu. Başka Abdullah’tı bu. Kilis’ in ileri gelenleri O nu bir an önce şehre yerleştirmek için harekete geçtiler. Halkla birlikte Çekmeceli camisinin karşısında Baytazoğlu Tekkesi diye Anılan Nakşibendi Tekkesi nin yapımına yardımcı oldular. Abdullah, Keçik zade Hacı Ömer Ağa’nın kızı Zahide Hanımla evlendi. Kilis ve civarında çok geniş bir etki alanı buldu. Bilgisi, üstün kişiliği ve yardım severliği dolayısıyla her yerde ve herkesten saygı gördü. Bağnaz ve katı görüşlü softalarla savaştı. Şiirlerinde rintçe söyleşilerle donmuş kanıları alt üst etti. Biçime değil öze, dış görünüşe değil iç zenginliğe önem veren bir kişiliği vardı. Tanrı yalnız mescide, medrese de değil, duyabilen, bulabilen için her yerdeydi. Bir kasidesinin sonlarında şöyle sesleniyordu:
Hânikâhe, mescide gitme o çıkmaz yollara
İşte râh-i meykede her kimde istidâd olur
Şeyhi, dervişi bırak ; molla, müderris dinleme
Hazret-i pir-i Mügân’dan olsa bir imdâd olur.
Şiirlerinde Sermest ve Halis mahlaslarını kullanan Abdullah Sermest, Arapça ve Farsça o dillerde şiir yazacak kadar iyi bilirdi. İyimser ve şen bir kişiliği vardı. Yardım Severdi. Dünya malına değer vermezdi. Baytazzade vakfiyesi adıyla bir vakfiye kurmuştur. Tekkeye gelen konukları yedirir, içirir, hediyelerle yılcu ederdi.Bir kıtlık yılında Develerle dışarıdan zahire getirterek yoksullara dağıttırmıştı. Zor zamanlarda halkın Yanında olduğu için halkça çok sevilmiş, hayatı yer yer efsaneleştirilmiştir.
Abdullah Sermest 1882 yılında 63 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Türbesi Kilis'teki Şeyh Efendi Tekkesi'nin bahçesindedir. Türbe kapının üstünde şair ZİHNİ BABA’ nın şu tarih dörtlüğü yazılıdır.
Müceddid mesleğin tecdid eden sahib-i reşâdet bu
Ederdi neşr-i feyz-i hâs ile âme ne himmet bu
Çıkıp oniki piran etti iham Zihniyâ tarih
Makam-ı dilküşâye sür yüzü bâb-ı vilâyet bu.
Kaynak; Seyfettin Başçıllar’ın 1 Eylül 1988 tarihli mektubu
|