Ortaklığı yaşatmak ve devam ettirmek azminde olan Türk halkı, Rum vatandaşlarımızın samimiyetlerini fiiliyatta ispat etmelerini istemektedir. Yazmak, söylemek, vaatlerde bulunmak yetersizdir. İş istiyoruz, fiiliyat istiyoruz. Yorulmuş bu memleketin takati kalmamıştır. Memleket zaten yaralanmış bulunmaktadır. Bu yarayı tamir etmek için samimiyet ve hüsnüniyete olan ihtiyacı artık Rum vatandaşlarımızın takdirine bırakıyoruz.” 1960
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm bulma arayışları perdenin önünde olduğu kadar gerisinde de sürgit edip gidiyor. Garantör ülkeler arasında zaman zaman ağız dalaşlarını da yaşıyoruz. Yeni İngiliz Planı diye açıklanan öneriye göre 2017 yılında Crans Montana’da yaşananlardan sonra ortalıklara çıkarılıyor olmasını anlamlı buluyoruz. Neden mi?
BM Genel Yazmanı Bay Antonio Guterres’in belgesindeki hususların esas alınıyor olmasıdır. Öneride ilk dikkati çeken husus sözcük oyunlarının olmasıdır. Örneğin Kurucu Devlet yerine Toplumsal Devlet öneriliyor. İngilizler “Ha Ali Ha Veli” özdeyişinde olduğu gibi oyun oynamayı yeğliyorlar.
Belgedeki can alıcı bölümde ise Garantilerin kademeli olarak kaldırılması öneriliyor. Bu önerilerin karşımızdaki unsurun isteklerine yanıt verir nitelikte olduğunu kaydediyoruz. Şöyle ki… Maraş ile Güzelyurt’un iade edilmesi öneriliyor. Buna koşut Kıbrıs Türklerine uluslararası anlaşma yapma hakkının verilmesi de yer alıyor. Bu yönlü anlaşmanın nasıl yapılacağı konusu ise boşlukta bırakılıyor. Eşitlikten de söz edilmiyor olması Kıbrıs Türklerinin 1960 yılı öncesine dönüşünü çağrıştırıyor.
Bay Guterres’in önerileri adeta bal tadında. İngiliz Planı diye anılan belgenin bağlayıcı olmadığı kaydedilirken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti asla tanınamaz vurgusu yapılıyor. Siyasi eşitliğin kabul edilmemesi halinde Mart ayında yapılacağı konuşulan Konferansın toplanmayacağı belirtiliyor. Böyle içerikteki planı kabul etmek Kıbrıs Türklerinin intiharı olacaktır. Adil olmadığı başından belli olduğuna göre müzakere süreci Mart ayında neden başlatılmak isteniyor diye sormak istiyoruz.
Müzakere sürecinin başlatılabilmesine doğru geri sayım devam ederken Bay Nikos Anastasiyadis ile Bay Kriyakos Mitçotakis adanın güneyinde bir araya gelerek müzakere sürecinde izleyecekleri stratejiyi belirlemeye çalıştılar. Bu ikili uygun ortamın sağlanabilmesinden sonra müzakereye geçilebilmesi için Türkiye’nin de katkısının olmasını istiyorlar. Tehdit ve şantajla başlatılacak müzakere sürecinin sonucunun da bir kez daha hüsran olacağını kaydetmek istiyoruz.
Kıbrıs’taki çalışmalarından Atina’ya dönüşünden sonra Bay Mitçotakis, “Ege’deki küçük adalara ve topluluklarına olan ilgimizi eksik etmiyoruz” diyerek yayılmacı bir politikanın işaretlerini veriyor.
Kendi isteklerine gelince Bay Mitçotakis, “Türk işgalinin sona ermesi ve Kıbrıs sorununa kalıcı fonksiyonel ve karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm bulunmasının Yunanistan’ın değişmez politikası olduğuna” vurgu yapıyor. Bununla yetinmeyerek Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin Yunanistan’ın önerilerine harfiyen uymalarını söylüyor. Bu söylem güzel bir Türk özdeyişini çağrıştırıyor ve sizler ne olduğunu biliyorsunuz.
Rum basınında yer alan haberlerde ise İngiliz önerilerinin perde gerisinde önemli bir hususun olduğunun vurgusu yapılarak toplum diri tutulmak isteniyor. Bizler ne mi yapıyoruz yanıtını sizler güzelce verirsiniz…
Türkiye ile Yunanistan arasında var olan uyuşmazlıkların bu tür dayatmalar ve densizliklerle çözülemeyeceğinin bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
12 Şubat 2021 - Ankara
|