“İki halk arasındaki duvarların mimarı AKRİTAS PLANI’nın mimarları ve uygulayıcıları olmuştur. Türk askeri Kıbrıs’a bu duvarların Türk halkına mezar duvarları olmaması için gelmiştir…
Rumlarla Kıbrıs Türkleri arasında geçerli, sağlam garantilere dayanan bir antlaşma yapılıncaya kadar Ada’daki duvarlar, toplumlararası barışı sağlıklı bir şekilde korumaya yarayacaktır”. 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Türk Yunan ilişkilerinin tarihsel süreçte incelendiği zaman tek düze gittiğini söylemek olası değildir. İlişkilerin inişli çıkışlı olmasının yanı sıra gerilimli dönemlerin de yaşandığı biliniyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin Kıbrıs olayları nedeniyle başladığını söylemek inandırıcı değildir. Şöyle ki Kıbrıs olayı ilişkilerin gerilmesinin yalnızca bir tanesidir. Yunan Ortodoks Kilisesinin liderlik ettiği çalışmalarla Megali İdea diyerek ortalıklara çıkarılan çalışmalar hem Yunanistanda hem de Kıbrıs Rumları arasında taraftar bulmuştur. Bunun üzerine siyasetçilerin bu olguyu tetiklemeleri ile sürekli olarak gerilimli ortamın yaratılmasına katkı veriyorlar.
Son yıllarda Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının kullanımı ve pazarlanması konusunda iki ülke arasında yaşananların zaman zaman çatışma noktasına doğru evrildiği dönemler şimdilik geride kalmış gibi görünüyor. 5 yıl aradan sonra görüşme sürecine ivme kazandırılmak isteniyor. 62. Turu yapılan görüşmenin devamının önümüzdeki Nisan ayı içinde Türkiye’de yapılacağına ilişkin açıklamalar yapılıyor. Yaşanan bütün olumsuzlara karşın Türk tarafının iyi niyet gösterisinin yanı sıra karşı taraftan aynı iyi niyetli tavrın gösterilmediğini söylemek olasıdır.
Yunanistan Parlamentosu’nun 25 Ağustos 1998 Tarihinde aldığı karara da bakmak gerekiyor. Alınan bu kararla 22 Eylül 1922 tarihini “Küçük Asya Helenlerinin Soykırımı Günü” olarak kabul etmişti. Anılan tarih Anadolu topraklarını işgal etmek için gelerek katliam yapan Yunan Ordusunun İzmir’den kaçarak Anadolu’yu terk ettikleri tarihtir. Bunun öncesinde aynı parlamento 24 Şubat 1994 tarihinde de 19 Mayıs 1919 tarihini de “Pontus Rumlarının Soykırım günü olarak kabul ediyordu. Anılan tarihin Anadolu’yu işgalden kurtarmak için Yüce Atatürk’ün bağımsızlık ateşinin fitilini ateşleyerek kongrelerin yapılarak destanların yazıldığı” tarih olduğu hemen herkesçe biliniyor. Bilinen bu gerçeklerin iki ülke arasındaki ilişkiler açısından ne kadar inandırıcı olduğu anlaşılır olmanın ötesindedir.
Dünyada çok sayıdaki ülke federasyon modeli ile yönetilmelerine karşın fazladan sorun yaşamıyorlar. Aynı modelin Kıbrıs’ta uygulanmasından neden sorun yaşandığının yanıtı verilemeden anlaşma olabileceğinin umudu da her geçen gün azalıyor. Karşımızdaki unsurun federasyon uygulamalarından anladığı Kıbrıs Türklerinin kendilerinin sözünden çıkmamaları diğer bir söylemle kendilerine teslim olmalarıdır. Federasyon kavramları konusunda da sıkıntı yaşanırken Cenevre müzakerelerinin önünde siyasi eşitlik istemi takoz olarak durmaktadır.
Bayan Jane Hall Lute’un böyle bir ortamda dünyanın en büyük petrol şirketi olan Royal Dutch Shell şirketinin yönetim kurulunda görev alacağının açıklanması üzüntü vericidir. Nedenine gelince görev yaptığı sürede Kıbrıs’ta neden uyuşmazlığın yaşandığını çözebilme noktasına gelmesiydi. Kendinden önce görev alanların ayrılırlarken Kıbrıs uyuşmazlığının gerçekleriyle yüzleştikleri biliniyor. Üzüntümüzün bu nedenle olduğunu kaydetmek istiyoruz.
Yıllardır sürgit ettirilen müzakere süreçlerinde neden sonuç alınamadığını bilmeyenin kalmadığına inanılıyor. Nikos Hristodulidis yıllardır sürdürülen görüşmelerden bu konuda neden sonuç alınamadığına açıklık getiriyor. “Kıbrıs sorununun Avrupai yanıtlar isteyen bir Avrupa sorunu olduğunu” söylüyor. Çıtasını biraz daha yükselterek AB’nin Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda söz sahibi olmasını istediğini yineliyor. Brüksel’de lahana tarlarında gezinirken başına taş mı düştü diye merak ediyoruz. Kıbrıs uyuşmazlığının bu noktaya taşınmasının öncelikli sorumlularının AB olduğunu anımsatmak istiyoruz.
Nikos Anastasiyadis ise son dönemde sıklıkla “BM parametreleri dışına çıkan fikirlerin kalıcı olmayacağını” yineliyor. Bu söylemi ile Cenevre görüşmelerinin önünü takozlarla tıkamış olduğunu anımsatıyoruz. Bu davranışları ile anlaşma olanağının ortalıklardan kalkmakta olduğu gerçeği ile yüzleşmiş oluyoruz.
Bugüne değin kuramadığımız Ulusal Konseyi fazla zaman yitirmeden ortak noktada birleşerek kurmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
26 Mart 2021 - Ankara
|