Sevgili okurlarım, Doğayı tanıyor muyuz acaba? Önce doğayı tanımalıyız ki onu sevelim, sevdikçe de onu korumak için çaba sarf edelim.
Peki, doğayı nasıl tanıyacağız?
Doğayı tanıyabilmek için eğitim gerekir, okumak, incelemek ve onu izlemek gerekir.
Çünkü bilgi olmadan fikir ve eylemde olmaz.
Onun için önce doğayı tanıyacağız. Doğayı tanıdıkça da seveceğiz, sevdikçe de koruyacağız. Yoksa bu iş; “Çiçekleri sev, doğayı temiz tut koru, yerlere çöp kâğıt atma ve tükürme” diyerek, boş lafla olmaz, icraat gerekir.
Çöpleri rast gele etrafımıza değil, çöp kutularına atıyor muyuz? Atmıyoruz!
Çevreye atanları uyarıyor muyuz? Uyarmıyoruz!
Doğa insanlar olmadan da yaşar ama insanlar doğa olmadan yaşayamayız. Bu nedenle, doğayı korumak insanı da korumaktır.
Bugün, Avrupa ülkelerinde, insanların yere tükürmediği, çöplerin geri dönüştürüldüğü, atık suların nehirlere denetimsizce akıtılmadığı, doğada nadirleşen tür ve alanlara, özel bir ilginin gösterildiği çevre bilincini hayranlıkla izliyor, gıpta ediyoruz.
Peki, biz de doğayı koruma bilinci neden gelişmemiş?
Hepimiz sadece yılda bir defa doğayı korumak adına bir şey yapsak, doğa bundan hoşnut olur ve bu ülke cennet olur…
Atatürk ün kişiliğini oluşturan etkenler arasında; doğa sevgisinin, bitki ve hayvan sevgisinin de önemli bir yeri vardır. Onun doğayı, ağacı sevmesinin en belirgin örneklerinden birisi de, bugünkü Ankara’da ki Atatürk Orman Çiftliği’dir.
Atatürk, 1925 yılında kendi aylığından ödeyerek çiftliğin yerini satın almıştır.
O yıllarda Atatürk Orman Çiftliği, ortasından demiryolu geçen bataklık ve boş bir araziydi.
Atatürk, doğayı sevdiği için, toprağa karşı zafer kazanabileceğini da kanıtlayarak, çiftliği bu bataklıkta kurmuştur.
Bugün, Ankaralılar için çiftlik bir dinlenme yeri haline gelmiş, Atatürk ün önderliğinde dikilen ağaçlar büyümüş, gölgesinde insanlar dinlenir olmuştur.
Ankara’yı Türkiye Cumhuriyetinin başkenti yapan ve bir bozkır kasabasında modern bir şehir kuran Atatürk, bu yönüyle de, günümüzdeki, şehircilik, çevre ve tabiat güzelliği kavramlarına, 1920’li yılların şartları içinde ışık tutan bir dehadır.
Atatürk ün ağaç ve yeşillik sevgisi, yalnız Ankara ya has bir özlem değildi.
“Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer” diyen Atatürk ün özlemi, tüm ülkeyi ağaçlandırmaktı, yeşillendirmekti.
Atatürk, Türklerin Orta Asya’dan kuraklık ve ağaçsızlık yüzünden göç ettiklerini iyi bildiği için, ağaca karşı sevgi ve saygı gösterilmesini teşvik etmiştir. Atatürk’ün doğa sevgisini örnek alalım!
Onun yaptıklarını yıkmaya çalıştığımız gibi, ormanları yakarak, doğayı katlederek büyük şehirlerimizi ve sahil kenarlarını yağmalayarak, beton yığını haline getirdik. Deniz kenarlarında nefes alacak yeşil alan kalmadı…
Doğayı katletmek için yarışıyoruz adeta. İlgililer de buna seyirci kalmaktalar.
Su, dünyadaki en değerli şeylerden birisidir. Onu da israf etmekte ustayız.
Doğayı katlediyoruz! Suyu israf ediyoruz!
Doğayı katletmeyelim, suyu israf etmeyelim. Doğada israf yoktur. İsraf ettikçe çölleşiriz, fakirleşiriz.
|