Sevgili okurlarım, 08 Ocak. 2019 tarihinde yazmış olduğum “İlkeli siyaset lütfen” başlıklı yazımı, bugün sizlerle yeniden paylaşmak ihtiyacını duydum.
Son zamanlarda nasıl bir insan topluluğu olduk, anlamak mümkün değil… Biz böyle bir toplum değildik. Nasıl olduk, kim bizi böyle bir toplum yaptı?
Böyle midir bir ülkenin gelişerek büyümesi? Böyle midir bir ülkenin uygar toplumlar arasına girmek için çabalamaları?
Kim doğru, kim yanlış ve kime inanacağımızı bilemiyoruz. Nereye elinizi uzatsanız, nereye baksanız kokuşmuşluk göstergeleri ile karşılaşıyorsunuz… Kim normal kim değil, ayırt etmekte zorluk çekiyorsunuz. Hayret verici bir görüntüsü var ülkenin…
Bilhassa siyasi konuşmalarda, Türk siyasetinde görülen seviyesiz üslup, ülkedeki siyasi seviyeyi oldukça düşük gösteriyor. Bunun sonucu olarak ta siyasetin itibarı tartışılıyor.
Seçim zamanı yaklaştıkça siyasi parti liderleri de seçim mitinglerinde yaptıkları konuşmalarla seviyeyi aşağıya çektikçe çekiyorlar.
Her şeyden önce oy toplayabilmek uğruna, milletimizin en hassas duygularını kullanarak meydanlarda aklına ve ağzına ne geldiyse bağırarak söylemek siyaset yapmak değildir.
Vatanını, milletini, ülkesini, devletini seven her siyasinin, miting meydanlarında kitlelere hitap ederken ülkemizin ve ülkemizin içinde bulunduğu bölgenin geçirdiği süreci ciddiyetle değerlendirmesi gerekir.
Oy alabilmek için, insanlarımızı galeyana getirecek söylemlerin hiç kimseye fayda sağlamayacağı inancındayım. Bugün Türk siyasetindeki en büyük sorun, kişilerin kendi inanmadıkları şeylere başkalarını inandırmaya çalışmalarıdır.
Bilhassa parti genel başkanları arasındaki siyasi gerilim, siyasi üslupsuzluğu da bünyesinde taşıyarak gerginlik yaratıyor. Türkiye’de iktidar muhalefet anlaşmazlığı ve aralarındaki gerilim, siyasi gereklilik olarak görülmektedir. Bu nedenle azami değil asgari müştereklerde bile taraflar bir araya gelemiyor ve anlaşamıyorlar.
Bugün Türkiye’de tahakküm, hakaret ve seviyesizlik içeren argo konuşma üslubunun çok fazla yandaşı vardır. Siyasilerin bilhassa seçim konuşmalarında üslupsuzlukta yarışmalarının bir nedeni de budur bence.
Seviyesizliğin rağbet gördüğü yerde, kalitenin ortadan kalkması doğaldır. Onun için bütün insanların sözünde, davranışında ve yargısında insaflı ve ölçülü olması esastır.
Bilhassa devlet adamlarının, siyasi önderlerin ve bilim adamlarının herkesten daha çok bu ilke ve değerlere bağlı olması gerekir. Siyaseti erdemli kılan, onun zarafet, estetik ve nezaketle ilgili yanıdır.
Unutmamak gerekir ki, Türkiye bir zamanlar seviyeli üslubu olan zarif, kibar ve kaliteli insanlar ülkesiydi. Siyasilerimiz, Türkiye'nin yetiştirdiği önce bilim adamı sonra seviyeli saygın bir siyaset insanı olan Prof. Erdal İnönü’den ve rahmetli Bülent Ecevit ten keşke biraz siyasi nezaket öğrenebilselerdi.
Ne yazık ki bugünkü siyasetçilerimiz hoşgörüsüz, tahammülsüz, eleştiriye gelmiyor, çok çabuk coşkuya kapılıyor ve aklından çok duygularını, önyargılarını kullanıyorlar.
Seçim meydanlarında, kendi politika ve projelerini anlatmak yerine ötekini “sözle döverek” tabanına mesaj göndermekle yetiniyorlar. Siyaset üretmek yerine birbirleri için üslupsuzluk üretiyorlar.
Hedef basite indirgenince, üslup da sertleşiyor, nezaket ve insaniyet boyutu da kayboluyor. Liderler ekranlarda ve meydanlarda boy gösteriyorlar fakat kavgadan, gürültüden ne dedikleri pek anlaşılmıyor. Halkın dilinden konuşmuyorlar. Muhalefet, seçimden söz ediyor ama toplumda bir seçim heyecanı yok. Çünkü vatandaş seçim değil, geçim derdinde…
Bugün bütün siyasi liderlerimiz, sözde siyaset yapacağız derken kantarın topuzunu kaçırıyorlar. Ülkemizde uzun bir süredir ciddi üslup sorunu yaşıyor. Bundan sadece siyasiler etkilenmez, tüm toplum etkilenir.
Onun için, rahmetli Ecevit’i örnek alarak, biraz daha saygılı, biraz daha nezaketli ve biraz daha ilkeli siyaset lütfen...
|