Sevgili okurlarım, kadının üzerindeki sömürü eskilere dayanır. Esas sömürü ise, birinci dünya savaşından sonra başlar. İşgücü açığını kapatmak için kadınları da çalışma yaşamına katarak bu sömürü iki katına çıkartılmıştır.
O güne kadar evde oturup çocuk yapan, yemek pişiren ev işinden sorumlu olan kadın, bir anda kendisini fabrikada makine tezgâhının başında buluvermiştir.
Bütün gün fabrikada çalışan kadın akşam yorgun ve tükenmiş vaziyette evine döndüğünde, bu seferde ev işlerinde çalışmaya başlamıştır.
Bu durum günümüzde de farklı değil. Üstelik günün zor koşullarında daha da artmıştır. Kadınlar genel olarak erkeklerle aynı işleri yapmasına rağmen, erkekler kadar ücrette alamamakta…
İşletme yönetimlerinde, politikada yeteri kadar söz sahibi olamamaktadırlar. Bu kadın-erkek ayırımı tüm dünyada böyle olmakla birlikte, bizim gibi geri bıraktırılmış ülkelerde daha bariz biçimde görülmektedir.
Tarih boyunca ortaya çıkan ve ezen-ezilen ilişkisi üzerine kurulu tüm toplumsal sistemler, kadın cinsinin ikincilliğini ve bunun yarattığı ezilmişliği beslemekle kalmamış, var oluşlarının temellerinden birini de kadın cinsinin ezilmişliği üzerine kurmuştur.
Kapitalizmin “modern zamanlarına” dışarıdan bakanlar, kadının da erkekle eşit haklara sahip olduğunu, eğer isterse erkekler kadar özgür yaşayabileceğini beyinlerimize kazımaya çalışsa da, yukarıdaki örneklerde yoruma gerek kalmadan, kapitalizmin kadına bakışını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Alınan önlemler, önlem olmanın ötesine geçmezken seks cenneti olarak yaratılan ülkelere turlar düzenleniyor. Üstelik bu turlar, en önce AB ve BM üyesi ülkelerinden düzenleniyor. Kaçırılan kadınlar bu ülkelerde seks kölesi olarak çalıştırılıyor.
Dünya zenginleri ve gelişmiş devletler silah ve uyuşturucu ticaretinden sonra üçüncü büyük kar kaynağını kadın cinselliğinin sömürüsü üzerinden en kirli şekilde kazanıyor. Bugün hiçbir devlet kadın ticaretine karşı, geçici, hatta çoğu kez uygulanması imkânsız hale gelen tedbirlerin dışına çıkmıyor.
İnsanlık tarihi göstermiştir ki dünden bugüne tarih sahnesinde kadın bedeninin cinsel sömürüsüne karşı verilen mücadeleler önemsiz olmamakla birlikte, gerçek anlamda kadın kurtuluşunu, kadının sömürülüşüne sonu, istenilen düzeyde ilerletememiştir.
Kadının gerçek anlamda kurtuluşu ise; ezme-ezilme ilişkisinin tarihsel olarak yok edildiği, en geniş demokrasi düşüncesinin egemen olduğu toplumsal yaşam içinde gerçekleşebilir.
On yıl önce, Türk Kadınlar Birliği Trabzon Şubesi’nin Emniyet Müdürlüğü paydaşlığında “Kadının Sömürüsüne Sonuna Dek Son” konulu bir panel düzenlemişti.
Panelde; Nurcan Göç’ün hazırlamış olduğu proje kapsamında yapılacak çalışmaların nasıl hayata geçirileceği; Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak, Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık, Trabzon Emniyet Müdürü Feridun Boz tarafından anlatıldı.
Mimarlar Odası’nda yapılan projenin kapanış töreninde ise, Projenin Koordinatörü İnşaat Mühendisi Nurcan Göç’ün yaptığı açıklamalar çok önemliydi.
Bu proje kapsamında, toplumu daha duyarlı hale getirerek, önceliği işçi kadınlardan olmak üzere en geniş kadın kitlelerinin katılımını sağlayıp, bugünden yarına kadını köleleştiren her türlü gericilikle mücadele etmeliyiz.
Bu anlamda “Kadının Sömürüsüne Sonuna Dek Son” projesini desteklemeli, bugüne kadar verilen mücadele deneyimlerini de referans alarak yeni mücadele yöntemlerini geliştirmeli ve tartışmalıyız.
|