Sevgili okurlarım, Atatürk’ün, memleket meselelerinin yoğun temposundan sonra, geceleri Türk Mûsikisi eşliğinde devlet ileri gelenleri ve arkadaşlarıyla yemekli sohbet toplantıları onun vazgeçilmez dinlencesiydi.
Bu mûsiki toplantılarında Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Muâlla Gökçay, Melek Tokgöz gibi ses sanatçıları da yer alırdı.
Böyle gecelerin birinde, Safiye Ayla, alışıla gelen repertuarının dışında ilk defa okunacak olan Sadettin Kaynak’ın hamasi (Yiğitliklerden söz eden) vasıftaki bestesi olan “Yanık Ömer” şarkısını okur.
Atatürk ilk defa duyduğu bu eserden çok duygulandığını ve Türk Mûsikisinde hamasi vasfa sahip bu tür eserlere büyük ihtiyaç olduğunu belirtir ve Safiye Ayla’ya “çok merak ettim bunun bestekârı kimdir.” Diye sorar.
Safiye hanımda hocam Sadettin Kaynak’a aittir onun yeni bir bestesi olup kendisinden meşk ettiğini belirtince Atatürk “ bu zatı tanımak isterim” der.
Bu toplantının üzerinden bir süre geçtikten sonra, İzmir’de bir merasimde bulunan Atatürk’e bazı kişiler takdim edilir, takdim edilenlerin arasında, Sadettin Kaynak da vardır. Atatürk Kaynak’a “Yanık Ömer’in bestekârı sen misin “ diye sorar.
Evet efendim cevabını alır almaz, “seni takdir ediyorum Türk Mûsikísinde eksik olan hamasi vasıfta bir çığır açtığından dolayı mütehassis oldum, bu yönde çalışmalarını devam ettirmeni istiyorum ve ne zaman ihtiyacın olursa sana kapım açıktır, istediğin an bana gelebilirsin.” Der.
Büyük bestekâr bu ruh hâleti içinde durabilir mi. İstanbul’a döndüğünde Fuad Hulusi Demirelli’nin şiir kitabındaki “Gazi” isimli bir şiir gözüne ilişir:
“Yıllarca elim kalbimin üstünde eğildim
Gölgen gibi topraklara aşkınla serildim
Sensin emelim başka temennileri sildim
Dünyayı tebessümlerinin gülşeni bildim
Ben sevmeden evvel seni kendimde değildim.”
Sadettin Kaynak, Evcara makamında bestelediği bu şiiri Atatürk’e arz etme heyecanı ile Ankara’ya gider ve Riyaseti Cumhur kalemi mahsusuna telefon eder, Atatürk’le görüşmek ihtiyacında olduğunu belirtir. Telefonda beklemesini söylerler, kısa bir fasıladan sonra kendisine, Atatürk’le hemen görüşmek üzere davet edildiğini bildirirler.
Büyük heyecan içinde Çankaya’ya giden Kaynak, Atatürk’ün “Gel bakalım hafız Sadettin Kaynak bir sıkıntın mı var, bir ihtiyacın mı var” sorularıyla karşılar.
Sadettin Kaynak da “Paşam sayenizde hiçbir sıkıntım ve ihtiyacım yoktur, teşvikiniz ve takdiriniz heyecanı içinde size hitaben yazılmış bir şiir buldum ve Evcara makamında besteledim size arz etmek için geldim” der.
Sadettin Kaynak eseri okuduktan sonra, Atatürk çok beğendiğini belirterek eseri dört defa tekrarlatır, hissiyatını belirtir ve içeriye gider elinde bir kitapla döner.
“Hafız bana hediye ettiğin bu şarkı mukabilinde, bende sana değerini ancak senin anlayıp takdir edeceğin bir hatıra vermeyi uygun buldum. Bu vereceğim hediye mevcudu bulunmayan Hafız Osman el yazması Kur’anı Kerimdir. Sana hediye ediyorum” der.
Sadettin Kaynak; “Paşam Kur’anın ilk sayfasını imzalayıp bana vermenizi rica etsem” deyince, Atatürk; “ Sadettin bunu benden isteme, Cenabı Hak’ın lafzının bulunduğu Kuran-ı Kerim sayfasına yazamayacağım için, sana hediye ettiğimi belirtecek yazıyı, ayrı bir kâğıda yazıp imzalayayım. Bu kâğıdı hatıra olarak saklarsın” der.
İşte Atatürk’ün Kur’an-ı Kerim’e olan saygısı…
|