Sevgili okurlarım, siyasal gündemimize yerleşen türban sorunundan bıkmayan kalmadı. Ülkemizin bu kadar çözüm bekleyen sorunu varken, sıkma beş denilen türbanla yatıp kalkmaya başladık.
Allah için konuşalım benim ninem de başörtülü, annem de başörtülü idi.
Ama türban dedikleri sıkma baş değil, normal yazma veya eşarp takarlardı. İnanın hiç bir devlet kuruluşunda da sorun yaşamadılar, her yere başörtüleriyle girebiliyorlardı.
Demek ki sorun başörtüsünde değil, türban’da yani onu “siyasi simge” haline getirenlerdedir. Üniversitelerde ki türban yasağı, din düşmanlığı değildir.
Ayrıca dinimizde türban takın diye bir ibare de yer almamaktadır. Kuran’da da türban takmakla ilgili bir ayet bulunmamaktadır. Türban denilen bu başörtüsü, İran’dan bize geçen ve şu anda bir siyasal simge olarak kullanılan bir örtüdür.
Üniversitelerde türbanın yasak olması demokrasiyi çiğnemek değil, bilhassa demokrasinin kendisidir.
Atatürk’ün demokrasi tanımına bakarsanız bunu görebilirsiniz. Demokrasi=özgürlük değildir. Demokrasi kendi rejimini korur. Türban da bir siyasi simge olduğundan demokrasi kavramının içine bu anlamda giremez.
Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim. Türban sorunu, Türkiye’deki rejimin niteliğini, laik ve demokratik sosyal hukuk devletinden, bir İslam devletine dönüştürmek isteyenlerin güdümlü çalışmaları sonucu ortaya çıkmıştır.
Dinci siyasal akımların, etkinliklerini siyasal parti düzeyine taşımaları sonucunda, önce merkez sağ partilerin şemsiyesi altında gelişmiş, sonra da dinci partilerin merkez sağdan farklılaşması sonunda, radikal sağ partilerin simgesi haline gelmiştir.
İşsizliğin had safhada seyrettiği ve ekonomisi yavaşlayan bir ülkede ekonominin gündemin birinci maddesi olması gerekirken, hükümetin türban sorununu Türkiye’nin gündeminin birinci maddesine getirmesini, Türkiye’yi medeniyetten koparmaya çalışmaktır.
Türben konusunun acele ve özensiz biçimde ele alınması, dinci bir kesimin gizli gündemini açığa vurmasıdır.
Avrupa İnsan hakları Mahkemesi, üniversitedeki türban yasağı uygulamasının; “İnsan hakları ihlali olmadığına” karar vererek, türban yasağı konusunda son noktayı koymuştu.
Bu karar ile daha önce Türk Hukuk sisteminin vermiş olduğu karar güç ve geçerlilik kazanmıştı. Bir dış hukuk kurumu olması nedeniyle Türkiye’de ki mahkemelerin verdiği kararların haklılığı, AİHM tarafından da kabul edilmiş oldu.
Bu herkesin uyması gereken bir hukuki gerçektir. Bu karara saygılı olmak gerekir.
Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararlarını, Anayasa Mahkemesi içtihatlarını, Kopenhag kriterlerini hiçe sayanlar, bugün ülkede demokrasi dersi vermeye kalkıyorlar.
Türban’ın üniversitelerde serbest olması için iki parti, dini siyasete alet etme yarışında; “Ben senden daha hızlıyım” dercesine yarışıyorlar adeta.
Türban Üniversitelerde serbest olursa; laik düzenin yara alacağı, üniversitelerde eğitim-öğretim düzeninin bozulacağı, üniversitelerde kamplaşmaların başlayacağını ve taşrada inanılmaz baskıların olacağı kaçınılmaz olur.
Ayrıca türban siyasi bir simge olduğu için, Türkiye Cumhuriyetinin laik rejimine aykırıdır. Bugün türbana hayır diyen milyonlar; “Türkiye laiktir laik kalacaktır.” “Cumhuriyete sahip çıkıyoruz” ve “Türban istemiyoruz” diye haykırıyor.
|