Sevgili okurlarım, bu dünyada kimse kalmıyor, sırası gelen gidiyor. Toplumumuzun en iyi hasletlerinden birisi, vefat edenin ardından, onun yaşadığı dönemde, yüzüne karşı söylemekte hasis davrandığımı iyi vasıflarını sıralamaktır.
Ölümün yaşı ve zamanı yok. Bir kaza veya ani bir bitiş!
Ama nedense ölüm bizi şaşkına çeviriyor.
Hayatın normal akışı içinde, en olgun döneminde bir dostumuzu veya yakınımızı aramızdan alınca, bunu içimize sindirmekte güçlük çekiyoruz. Ölümün mantığımıza sığacak bir kuralı olmadığını bildiğimiz halde.
Çünkü kaybettiğimiz her dost, her değerli insan kendisiyle birlikte iç dünyamızdan da bir şeyleri söküp götürüyor.
O ölünce, çevremizi o içinde yaşarken olduğu kadar dolu ve değerli bulmuyoruz. Çalışma ve yaşama gücümüzü besleyen iç kıymetlerden bir şeylerin eksildiğini hissederek, karamsarlığa bürünüyoruz.
23 Aralık 2010 Perşembe günü kaybettiğimiz Hatice Öner, bu duyguları yaşattı bize.
Yeğenim Eczacı Özlem Baydilek’te benimle konuşurken bu duyguları yaşıyordu adeta.
Efece Haber İnternet Gazetesinde ki “Başsağlığı” haberinin yorumuna şunları yazmıştı;
“Ankara'ya okumaya ilk geldiğim zamanlar bu şehrin soğuk ve sıkıcı havasından bunaldığımda senin kapıyı gülerek açışın, ısıtırdı içimi... Hala kulaklarımda...Ve ilerleyen yaşına rağmen hayata karşı dik duruşun, hiç kimseden yardım beklemeden her şeyi kendin yapmaya çalışman ve en önemlisi bitmek bilmez yaşam sevincin benim her zaman en büyük dersimdi hayata karşı. Gene hüzünlü bir Ankara kışında aramızdan ayrıldın ama sevgin hep kalbimizde…
Nur içinde yat Hatice nenemiz..”
Yeğenim Özlem’in duygularıydı bunlar.
Onu tanıdığı çocukluk günlerinden beri onun gözünde ninesi; olgun, olgunluğun şaşmaz kıstası ile belirli alçak gönüllü, gösterişten hoşlanmaz, sessiz ancak coşku dolu bir hanım efendi idi merhume Hatice nine.
Kelimelerin tam anlamıyla dürüst, pazarlıksız, ödün vermeyen başı dik, kendisiyle tutarlı, ölçülü, üstün ve hızlı bir zekâsı olan Atatürkçü bir Türk kadınıydı.
Şakayı çok severdi. İsterdi ki çevresi de, kendisi gibi herkesle şakalaşsın, barışık, ahenk dolu hoşgörü içinde olsun.
Rahmetli Hatice Öner’in yüzünü görünce; hayatın bir çıkar yarışması ve küçüklükler dışında asil amaçlara yönelmiş gerçek insan neslinin henüz tükenmediğine sevinip ferahlardınız.
O her şeye hoşgörü gözlüğü içinde bakardı. Yapmacıksız, olabildiğine doğal, sevecen, temiz, özenli, ışıklı ve gülümseyen görünümü ile ona rastladınız mı, içiniz açılırdı.
Hikâye anlatmasını da severdi, dilinden bal akardı adeta.
Kısacası dostluğu dengeli, seviyeli, ölçülü ve akılcıydı.
Onu tanıyan herkesin de, bu duyguyu benimle paylaşacağından eminim.
Vatana yararlı evlatlar yetiştiren fedakar ve asil bir anneydi Hatice Öner.
Biliyorum; evlatları Prof. Dr. Zafer Öner, Serpil, Erbil ve Zehra’nın acısı büyük.
Acılarını yürekten paylaşıyor, başınız sağ olsun diyorum.
Bu dünyada kimse kalmıyor, sırası gelen gidiyor.
Allah sıralı ölüm versin, başka diyecek bir şey yok.
Başınız sağ olsun; Zafer, Serpil, Erbil-Esat, Zehra.
Başınız sağ olsun; sevenleri dostları…
Başımız sağ olsun…
Mekânın Cennet olsun Hatice Öner…
|