Sevgili okurlarım, bugünkü yazıma Shakespeare’nin güzel bir sözü ile başlamak istiyorum:
“İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.”
Sevmek inanmaktır, yaşamaktır. Sevmek, sevdiği ile sevgisini paylaşmaktır. Sevdiği ile kalbini bölüşmektir sevmek. Sevgili için yaşamaktır. Onun eli, kolu, gözü, kalbi olmaktır.
Bir kişiye “seni seviyorum” demek ve bu güzel cümleyi bir yere yazmak kolaydır, ama bu duyguları gerçekten hissedebilmek çok önemlidir.
Sevgiyi gerçekten paylaşan insanlar arsında gizli görünmeyen ipler oluşur. Birbirlerinden uzaklaştıkça bu ipler gerilir, belki de canlarını acıtır ama asla kopmaz.
Sevgide son yoktur. Sevgiler hiçbir zaman son bulmazlar. Biten sevgi yoktur, bitmiş gibi görünen sevgiler vardır. Vazgeçişte yoktur sevgide, yaşandıkça yaşatılır sevilen. Ama kimi zaman sevgili için, kimi zamansa sevginin bir gereği olarak saklanır bu aşklar.
İnsan birini gerçekten sevdi mi; artık çevresindeki her şey gözüne daha güzel, daha hoş ve daha ümit verici gelmeye başlar.
İnsan gerçekten sevdi mi, sevmenin sonu yoktur. Bu sevginin nereye kadar süreceğini bilemez ve belirleyemez. Çünkü gerçek sevgi, sonsuza kadar sürer.
Sevdiği kişi onun benliği, varlığı, hayatı, geleceği, sevinci, çılgınlığı, kısacası her şeyidir.
Bir insanın düşüncesi ne ise hayatı da odur. Hayatınızın gidişini değiştirmek isterseniz, düşüncelerinizi değiştirmeniz gerekir. Çünkü düşünceleriniz hareketlerinizi, hareketleriniz alışkanlıklarınızı, alışkanlıklarınız huylarınızı, huylarınız da karakterinizi meydana getirir ve karakteriniz de kaderinizi etkiler.
Bir insanın üniversiteyi bitirmesine yardımcı olabilirsiniz, fakat istemezse ona sevmeyi ve düşünmeyi öğretemezsiniz.
Düşünmek, ruhu kendisiyle konuşmasıdır. Akıllı insanlar dünyayı düşüncelerin yönettiğini görenlerdir. Düşünme zor bir iştir. İnsanların düşünme zahmetinden kurtulmak için yapamayacakları hiçbir şey yoktur. Bu nedenle çok az kişi düşünür.
Hayatın mutluluğu ise, düşüncelerin niteliğine bağlıdır. Onun için buna dikkat etmek gerekir.
İnsanımızın severek, düşünerek rahat yaşaması için kent, trafik, iletişim ve beslenme bilincini geliştirmek, bütün bunların sağlanmasında yaşamı bir bütün olarak görmek ve ona göre yaşam yol haritasını öğrenmeleri gerekir. Bu da eğitim ile olur.
Yoksa Orhan veli’nin dediği gibi; “Bir elinde cımbız bir elinde ayna, umurunda mı dünya” dizilerindeki gibi, sevmeden ve düşünmeden bu dünyada boşa yaşarsınız.
İnsanlar yiyecek ekmek ve yatacak yer buldular mı, sevmekten ve düşünmekten kaçınırlar. Oysa okurken düşünmek, düşünürken yaşamak, yaşatabilmek ve sevmek çok güzel bir duygudur.
Sevmeyen ve düşünmeyen insan tutucudur. Sevmeyen insan aptaldır. Düşünmediğine aldırmayan insan ise, zavallı bir köledir bence.
Onun için Yunus Emre’nin dediği gibi;
“Sevelim, sevilelim dünya kimseye kalmaz.”
|