Sevgili okurlarım, Türkiye'de son zamanlarda neler olup bittiğine ilişkin herkesin kafasında bir düşünce var. İnsanların kafası karışık…
Komşularımızla aramız nasıl? Türkiye’de neler oluyor, nereye gidiyoruz?
Türkiye'nin dış politikası; kimilerine göre onur verici, kimilerine göre günü kurtarmaya yönelik ve etkisiz, kimilerine göre hiç olmayan politikadır.
Gerçekten olumlu yönde bir değişim mi yaşıyoruz, yoksa yine birilerinin dolmuşuna mı biniyoruz?
Yaşadıklarımız hayra alâmet gelişmeler mi, yoksa bir girdaptan çıkıp başka bir girdaba mı sürükleniyoruz?
Pek çoğumuzun günübirlik kafamıza takılan onlarca sorudan sadece birkaçı bunlar.
İşte bu noktada görüş ufkumuzu genişletecek, olayları ve gelişmeleri anlamlı bir çerçeveye oturtacak, toz duman arasında ne olup bittiğini kavramamızı kolaylaştıracak sağlam bilgilere ihtiyaç var.
İç politikadaki belirsizlikler devam ederken, Türk dış politikası gündemi de yeniden ivme kazanıyor.
Çünkü Türkiye’yi gerek komşu ülkeler gerek küresel aktörler düzeyinde ilgilendiren önemli gelişmelere tanık oluyoruz.
Ankara orta doğuda barışın sağlanması için çok yönlü ve yoğun bir uğraş içinde.
Bugün Türkiye, bölgedeki tüm ülkelerle diyalogu olan tek ülke konumundadır.
Türkiye'de AK Parti hükümetine karşı çıkan çevrelerin en sık gündeme getirdiği eleştirilerden biri, dış politikada bağımsızlık meselesidir.
Darbe hazırlığı yaptıkları anlaşılan çetelerden muhalif siyasi partilere ve aydınlara kadar pek çok çevre, hükümetin bağımsız bir dış politika izlemediğini, ülkeyi ABD ve AB'ye peşkeş çektiğini, ulusal çıkarlarımızı koruyamadığını ileri sürmektedir.
Oysa bana göre Türkiye uluslararası sahnede bugün daha önce hiç olmadığı kadar bağımsız hareket etmelidir.
Hükümetin dış politikaları Türkiye içinde geniş bir görüş yelpazesini yansıtmaktadır.
Gerek başbakan, gerekse dışişleri ve hükümet yetkilileri, dış ülkelerle konuşurken ülkenin sesini güçlendiren, sağlam demokratik prensiplere ve halk desteğine dayanmaktadırlar.
2009 yılında Türkiye, bölgedeki tüm ülkelerle iyi diyalogu olan tek ülke konumundaydı.
Bölgenin vicdanını temsil eden bir politika izleyerek, Hamas’ın ateşkesi kabul etmesinde büyük rol oynamıştı.
Gazze’de çift taraflı ateşkes sağlanmışsa, bu da Türkiye sayesinde olmuştu…
Bugün Başbakan Erdoğan’ın dış politikayla ilgili sert açıklamaları, ülkede yoğun bir dış politika tartışması başlattı…
Erdoğan’a, Türk dış politikasının Batı ve en önemlisi ABD hattından sapmasının riski hatırlatılıyor.
2009 yılında, ABD’nin Türkiye’ye yönelik “İran ile ilişkileri kesin” çağrısına, Başbakan Erdoğan “Bizim İran ile ilişkilerimizi kesmek diye bir şey söz konusu değil, olamaz ve bizim bu politikamızı kimse belirleyemez” diyerek sert tepki göstermişti.
Bu nedenle, ABD’nin Barack Obama hükümeti, Türkiye politikasıyla ilgili hayli zorlu tercihler yapmak zorunda kalmıştı...
Bugün ise Washington, Türkiye'de uzayıp giden laiklik ve demokrasi mücadelesinde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ile muhalifleri arasında taraf seçmede zorlanacak…
Türkiye uluslararası sahnede bağımsız hareket etmeli ve komşu ülkelerle iyi geçinmelidir.
Haydi hayırlısı.
|