Sevgili okurlarım, son günlerde illeri dolaşan siyasilerin, seçim meydanlarında birbirlerine meydan okurken konuşma üslupları da değişti.
Argo kelimeleri kullanma yarışına girdiler sanki. Bazı TV reklâmlarında ki gibi…
Ağzı olan konuşuyor…
Konuşma; insanın, hemcinslerine meramını anlatabilme özelliğidir. İnsanı diğer yaratıklardan ayıran ve ona ayrı bir değer kazandıran konuşma, tarifi mümkün olmayan çok üstün bir meziyettir.
Her insan, konuşmayı ve susmayı yerine ve zamanına göre en güzel şekilde ayarlamasını bilmelidir. Onun için her insan konuşma usul ve üslubunu yerli yerince kullanmalıdır.
Atalarımız: “Çok söz yalansız, çok para da haramsız olmaz.” demiştir.
Ayrıca Türkçemizde şöyle güzel bir ifade vardır: “Söz bilirsen söz söyle sözünden ibret alsınlar, söz bilmezsen sükût eyle seni bir adam sansınlar.
Allah insana bir ağız, iki kulak vermiştir. Bunun da en bariz şekildeki manası: “Bir konuş, iki dinle” demektir.
“Söz gümüş ise, sükût altındır” cümlesini hemen hepimiz birçok kereler duymuşuz ve söylemişizdir.
İnsan yerinde yeteri kadar konuşmalı, şayet konuşmayı gerektiren bir ortam yoksa sükût etmelidir. Dile hâkimiyet, sahibini yüceltir. Konuşma organı olan dili gelişigüzel ve uluorta kullanmak ise, sahibini toplum içinde şahsiyetsiz ve seviyesiz kılar.
Gelelim, son günlerde günden oluşturan “Lan” kelimesine. Osmanlıca da Lân şeklinde yazılan bu kelime; vefasızlık, samimiyetsizlik ve nankörlük anlamlarında kullanılırdı.
Fransızcada ise, “Lan” eşek demektir. Eşek kelimesi de, Türkçede eş anlamlı bir sözcüktür. Eşek kelimesinin mecaz anlamda eş anlamları ise; duygusuz, düşüncesiz, inatçı, izansız, kaba ve yetersizdir. “Lan” kelimesi, halk arasında sinirli bir anda çok kullanılan, fakat hoşa gitmeyen kaba bir kelimedir.
Bir devlet büyüğünün, vatandaşa hitap ederken “lan” kelimesini kullanması nasıl doğru değilse, vatandaşın da devlet büyüğüne hitap ederken biraz daha edepli ve saygılı olması gerekir. Birisini ikaz etmek zorunda kaldığımızda nasıl ve nerede yapmamız gerektiğini, takdir etmek istediğimizde de zaman ve mekânını seçebilmeliyiz.
Bir topluluğa hitap ederken, söylediklerimizi kulağımız duymalı. İnsanlara hitap ettiğimizi ve onların da kalpleri, hisleri ve hatta onurları olduğunu bilmeliyiz. Devlet büyüklerimiz ve siyasilerimiz, konuşma üsluplarına ve adabına çok dikkat etmelidirler. Topluma kötü model olmamaları için, seçim meydanlarında bol keseden nutuk atarken hiçbir surette argo konuşmamalıdırlar ve konuşma üslupları seviye kaybetmemelidir.
Sevgili okuyucularım, üzülerek belirtmek istiyorum. Bugün meclis içerisinde, konuşma üslubunu bilmeyen ve argo ağızlarla konuşan bakan ve milletvekilleri var. Bunların sinir sistemleri biraz bozulunca, ağızlarını bozarak ver yansın ediyorlar, karşı tarafa. Bunları halkımız televizyon ekranlarından izliyor.
Konuşma üslubu; insanın kişiliğini, seviyesini ve seciyesini sergiler. Günümüzde, her hangi bir konu hakkında, bilende bilmeyende, fikir beyan ediyor ve ağzı olan konuşuyor.
Madame De Stael’in dediği gibi: “Konuşmak bir ihtiyaç ama susmak ta bir sanattır.”
Konuşma, insanların aklını kullanma sanatıdır. Yeri geldiği zaman, konuşmanın ve susmanın zamanını bilmek insanlar için en büyük meziyettir.
Devleti ve hükümeti yönetenler, ülkenin sorunlarını çok iyi bilmeli, düzgün ve az konuşmalı, yeri geldiği zaman sinirlerine hâkim olmalı ve vatandaşa devletin sıcaklığını hissettirmelidirler.
|