“Makarios’un Anayasa’da yapmak istediği değişiklikler her ne kadar 13 maddede toplanıyor idiyse de bunlar temel maddelerdi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni berhava etme anlamını taşıyordu. Makarios’un bu değişikliklerle Kıbrıs Türk halkını, Rum boyunduruğu altına almak istediği gün gibi aşikardı.” 1981
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu ile Rum Yönetiminin Başkanı Bay Nikos Anastasiyadis zorlama ile de olsa geçtiğimiz günlerde bir araya gelmişlerdi. Zorla güzelliğin olamayacağını görüşme sonrasında yapılan açıklamalardan okumak olasıdır. Görüşme öncesinde ve sonrasında karşılıklı yapılan açıklamalar ve halkının sözcüleri durumunda gördüğümüz Rum basınında yer alan haberler anlaşmazlığın devam edeceğinin de göstergesi oluyor. BM temsilcilerinin yer almadığı bilinen bu görüşmeyi gayri resmi olarak tanımlıyorlar. O zaman bu görüşmenin neden yapıldığının resmi ağızlarca açıklanması gerekiyor.
“Eroğlu Acı Kahve Pişiriyor… Kıbrıslı Türk Lider Ortak Açıklama Olmadan Müzakerelerde Israrlı… Anastasiyadis’le Görüşmeden Önce Tahrikkâr Görünüyor… Uçurumun Üzerine Köprü Kurmak… Gayri Resmi Görüşme İşgal Liderinin Yeni Tahrikkâr Açıklamasının Gölgesinde…” başlıkları ile yapılan değerlendirmelerden bir kısmını sizlerin de bilmesi için paylaşıyoruz. Bir yandan çözümden yana olduklarını söyleyen Bay Anastasiyadis’in “Başlamak Yolun Yarısıdır…
Yani tek egemenlik, tek ve bir uluslararası temsiliyet, tek ve bir vatandaşlık, iki bölgeli iki toplumlu tek federal devlet, ki Kıbrıs Rum tarafı açısından acı ödündür” diye tanımladıktan sonra, “Çözümü… ancak o zaman birlikte inşa edebiliriz” diye konuşuyordu.
Konuşmasını üniter bir devletin federal devlete dönüşmesi ve yeni federal devletin iki egemenliğinin olması, tek uluslararası temsiliyet ve tek vatandaşlığın olmaması kuruluş anlaşmaları çerçevesinde olanaklı değildir.” söylemi ile de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmalarını da inkar etmiş durumuna düşüyor. Bay Nikos Anastasiyadis’in yukarıya aldığımız açıklamalarından bazı bölümlerinin bütün Rum siyasi partileri ve Rum basının tarafından destekleniyor olması bazı kişilerin kulaklarının küpesi olmasını diliyoruz…
Son günlerde Almanya’da iki büyük siyasi partinin ülkelerinin geleceği konusunda uzlaşmaya vardıkları duyuruluyor. O zaman sormak durumundayız. Bizlerde eksik olan nedir? İki büyük parti kendi aralarında imzaladıkları sözleşmelerde; “AB’ne yeni üye kabul etmeyecek ya da
Türkiye’nin üyeliğinin gerektirdiği yükümlülükleri tamamen yerine getiremeyecek durumda olması halinde Türkiye; AB ve Almanya ile olan ayrıcalıklı ilişkilerini güçlendirecek şekilde Avrupa yapılarına olabildiğince sıkı bir biçimde bağlanmalıdır” deniliyor. Görüldüğü gibi Türkiye’nin AB üyeliğinin ucu iyice açıktır. Anlaşmadaki yaşamsal önemdeki bir hususu ise Almanya’da doğmuş olan çocukların yurttaşlığa daha kolaylıkla alınmansın sağlanmasıdır. Türkiye’den giden ve 4. Kuşak olarak tanımlanan gençlerin aldıkları eğitim sonrasında ailelerin alt kimliklerine sahip olmak istemediklerini yaptığımız kısa bir araştırma sonrasında da öğrenmiş bulunuyoruz.
Adadaki uyuşmazlığın çözüm yerinin Kıbrıs olduğunu bilmelerine karşın Rumlar, bazı ülke ve kuruluşları baskı aracı olarak kullanma huyundan bir türlü vazgeçmiyorlar. Brüksel’e giderek lahana tarlalarında gezinenler boylarının ölçüsünü bir anlamda aldılar. Müzakerelerin başlatılabilmesi için ortak açıklamanın kendi düşünceleri doğrultusunda yapılması konusundaki ısrarlarına bir kez daha dur denildi. AB Komisyonu Başkanı Bay Lose Manuel Barroso, ortak açıklama konusundaki çabaları desteklediğini çünkü bu tür açıklamalarla anlaşmaya varılmasının müzakereleri kolaylaştıracağına inandıklarını kaydediyordu. Mendil büyüklüğündeki ülkeyi yönetenlerin görüşlerinin bu açıklamada yer alması isteklerine karşın öze yönelik ve geniş içerikli çözüm müzakereleri çerçevesindeki önerilerin açıklamada yer alması doğru bir yaklaşım olacaktır değerlendirmesinde bulunuyordu. İki takım arasında oynanmakta olan oyunlardaki rekabetle birlikte karşı takımın oyuncularına saygılı davranıldığı biliniyor. Çözümsüzlüğün temelindeki ana öğelerden birisinin de Kıbrıs Türklerine yapılan saygısızlık olduğuna da vurgu yapmak istiyoruz.
İki takım arasında eşitlikçi bir yaklaşımın ortalık yerlere konması sonrasında çözüme ulaşmak belki olanaklı olabilir. Nato Genel Yazmanı Bay Anders Fogh Rasmussen’de çözüme ivedilikle gereksinim duyduğunu belirtirken, böyle bir çözümün iki tarafın birleşmesi ile olası olabileceğini kaydediyordu. Böyle bir birleşmenin AB’nin ve Nato’nun yararına olacağına vurgu yapıyordu. Bir süredir mendil büyüklüğündeki ülkenin Nato’ya üye olma çabalarını sürdürmekte olduğunun da bilinmesini istiyoruz. Adadaki Türk askeri varlığı konusundaki bir soruya ise Bay Rasmussen, “İlk adım, müzakereler aracılığıyla siyasi bir çözümün bulunması olmalı, Kıbrıs’taki birliklerin varlığı konusu da nihai siyasi çözüm kapsamında ele alınacaktır diye düşünüyorum” diye konuşuyordu.
Adadaki uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olarak soyunanların bir taraflarının açık kalmaması için adadaki gerçekleri doğru değerlendirmeleri gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız.
06 Aralık 2013 - Ankara -
|