“Topraklarına bağlılıklarını kanları ile ispat etmiş olan Kıbrıs Türkleri vatanları olan yerlerinde bütün haklarına sahip, huzur ve güven içerisinde yaşayacaklardır. Bunu temin etmek, Türkiye için bir şeref görevidir.” Mayıs 1964
İsmet İNÖNÜ
Geçtiğimiz günlerde mendil büyüklüğündeki ülkede Ekonomistler toplantısı yapıldığı biliniyor. Çağrılılar arasında bulunan Birleşik Amerika Devletleri’nin işgüderi Bay John Koenig, Kıbrıs’ta çözüm fırsatının kaçırılmaması gerektiğinin altını çiziyordu. Adada bulunacak olan olası bir çözümün daha fazla Amerikan yatırımını teşvik edeceğini kaydederken bakış açılarının, Kıbrıs’ta bölgesel yatırım fırsatı olarak algıladıklarını belirtiyordu. Bay Koenig, “Amerika, Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi içindeki kaynakları geliştirme hakkı olduğunu açıklıkla belirtiyordu.
Bu kaynaklar Kıbrıs sorununa kesin çözümde eşit bir şekilde paylaşılmalıdır” diye ekliyordu.
Amerika’nın bakışından iyice etkilendiği anlaşılanlar, görüşmelere ivme kazandırabilmek adına hemen harekete geçtiler. İlk görüşmenin Derviş Eroğlu ile Bay Nikos Anasatasiyadis arasında yapıldığı biliniyor. Bu görüşme karşı tarafta “Boşu boşuna bir araya geldiler. Çokça kahve içildi” şeklinde değerlendirildi. Aynı günlerde İngiliz Lordlar Kamarasında da Kıbrıs sorunu tartışılırken, Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargolar gündeme taşındı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Bay Barones Sayeeda Warsi, “Hükümetinin, Avrupa Konseyi’nin Kıbrıslı Türklerin izolasyonuna, aralarında yardım programlarının da bulunduğu pek çok araçla son verme yönünde 2004 yılında olduğu yükümlülükleri destekliyor” diyordu. Bu söylemlere karnımızın tok olduğunun bilinmesini istiyoruz. Aynaya bakmadan Kıbrıs Türkleri ile dalga geçmeye hiçbir haklarının olmadığını kaydetmek istiyoruz.
Bu gelişmeler yaşanırken Türk ve Yunan Dışişleri Bakanları Garantici ülkeler olarak Atina’da bir araya geldiler. Sürece katkı vereceklerini söylerken Bakan Ahmet Davutoğlu, “Kıbrıs sorunu bundan sonra siyasi irade ile çözülür. Ortada güzel bir metin var. Bu metin üzerinde doğrudan müzakerelere geçmenin vakti geldi” diyordu. Buna karşın Bay Evangelos Venizelos, “Kıbrıs halkının kabul edebileceği bir çözümü destekliyoruz. Müzakerelerin özüne geçebilmemiz için ortak açıklama konusunda anlaşmaya varılmasını ümit etmek istiyoruz” diye konuşuyordu. Bu konuyu sizlerin akılcı ve mantıklı değerlendirmelerinize bırakıyoruz.
Sizlerin yapacağınız değerlendirmelerin ılımlı ve olumlu olacağını düşünürken yukarıda adı geçen ülkenin hükümet sözcüsü Bay Hristos Stilyanidis, Kıbrıs Türklerinin “inatçı ve aşırı tavırlı” olduklarını ve çözümsüzlükten sorumlu olduklarını söylüyordu. Kendi sorumlulukları hiç yokmuş gibi konuşmasına karşın Papazların başı olan 2. Hırisostomos kilisedeki 50. yılını tamamlaması nedeniyle yaptığı konuşmasında içindeki kinini kusuyordu. “Vatanımızın kuzey bölümünü işgalciye sunmayacağız. Dünya güçlülerinin görüşleri farklı olsa da BM Genel Yazmanı ile temsilcileri şantajcı davransa da er veya geç yaşamak için oraya döneceğiz” diyordu.
Rumların yaklaşımı bu noktada iken çözümün nasıl gerçekleşeceğinin sorgulanması gerekiyor. 50 yılı aşkın süredir gerçekleşemeyen çözümün akşamdan sabaha gerçekleşmeyeceğini Kıbrıs Türklerinin bildiklerine inanmak istiyoruz. Çözüm olduğunda kendi doğduğum köyümün (Minareli köy) sokaklarında ve evlerinde hiçbir şeyin değişmeyeceğinin de bilinmesini istiyoruz...
Dünya güçlülerinin görüşlerinin pek farklı olmadığı gerçeğini AB Haberde okumamız olasıdır. AB Dış İlişkiler ve Genel İşler Konseyi toplantısı sırasında yayınlanacak olan Kıbrıs bölümüne Rum ve Yunanlı delegelerin müdahalesi sonrasında metnin ağırlaştırıldığı yer alıyor. Onlara göre Kıbrıs sorunundan bütünüyle Türkiye sorumlu tutuluyor. Müzakerelerin ilerlemesinin koşulu olarak Rum gemi ve uçaklarına Türkiye’nin kara ve deniz limanlarının açılmasına bağlanıyor. Türkiye’ye ilişkin olarak on paragrafın yer aldığı haberde Türkiye’ye BM kararları çerçevesinde “Çözüm Bul” deniliyor.
Kıbrıs Türklerinin bu gerçeklerle bir kez daha yüzleşmeleri gerekiyor. Türkiye ile birlikte uluslararası hukuktan kaynaklanan bütün haklarını dünya kamuoyuna anlatmaları için kollarını sıvamaları gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
20 Aralık 2013 - Ankara -
|