“Makarios’u şımartan, onu hezeyanlara sevk eden yine İngilizlerin anlaşılmayan kaypak siyaseti olduğuna şüphe yoktur... Eğer Kıbrıs kana boyanıyor, masum kimseler öldürülüyor ve iktisadi durum çıkmaza giriyorsa bunlardan Papaz kadar İngiltere’de mesuldür.” 1958
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Geride bırakmaya hazırlandığımız 2013 yılını diğer yıllarda olduğu gibi iyi olarak anmayacağız. Yalnızca yanı başımızdaki ülkelerde değil, bütün dünyada sözcüğün tam karşılığı olarak oluk oluk insan kanı akıtıldı. Bunun nedenini kendilerinden olmayanların veya düşünmeyenlerin öldürülmesi olarak değerlendirmek istiyoruz. Kadın çoluk çocuk, küçük büyük, yaşlı genç denmeden insanlar acımasızca öldürüldüler. Yaşananlara karşın varlığı tartışmalı hale getirilen uluslararası toplumun temsilcileri üç maymunun ötesine geçerek sessiz kalmayı veya izlemeyi yeğlediklerini kaydetmek istiyoruz.
Bizler, Kıbrıs Türkleri olarak benzer olayları ve saldırıları 50 yıl önce yaşamış bulunuyoruz. 48 saat içinde Türkleri etnik temizlikten geçirmek üzere hazırlananlar, “Türkiye müdahale ederse kurtaracak Türk bulamayacaktır” diyerek saldırıyorlardı. Saldıranların başında bulunan kişi ise din adamı kimliği olan aynı zamanda ortak hükümetin de başı idi. Bu kişi, dünya kamuoyuna dönerek saldırılarını haklı göstermek için, “onlar benim vatandaşlarımdır. Hükümete karşı isyan ettiler. Bizim yaptığımız isyanı bastırmaya yönelik bir harekettir” diyerek yalan söylüyordu. Bu yalanları ile de bütün dünyayı kandırmayı başarıyordu.
50 yıl sonra bunları anımsatmanın veya konuşmanın ırkçılıkla ve düşmanlıkları pekiştirmek olarak da okunmamasını istiyoruz. Gençlerin yaşananları öğrenmesi açısından yineliyoruz. Geleceğe yön verirlerken yaşananları bilerek hareket etmeleri için sıklıkla yinelemeye çalışıyoruz. “Kıbrıs’ta Soykırım” kitabının yazarı Harry Scott Gibbons da bir görüşmemizde, yaşananların sıklıkla anımsatılması gerektiğini söylüyor ve yapılmadığı takdirde unutulacağına vurgu yapıyordu. Irkçılık falan gibi de bir düşüncemizin olmadığını sizlerinde bildiğinize inanmak istiyoruz.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmaları ile Kıbrıs Türklerine tanınan haklardan Rumların sürekli olarak rahatsızlık duydukları için etnik temizlik hareketini başlattıkları biliniyor. Aradan geçen 50 yıllık sürede bile duydukları rahatsızlıkları gizleme gereğini duymadan sürdürüyorlar. Aynı düşünce yapısında olduklarından kuşku duymadığımız kişilerle şimdilerde uyuşmazlığa çözüm bulmak için uğraş veriyorlar. 50 yıllık sürede tarafların duruşları bırakın esnemeyi adeta kemikleşmiştir. Kendi çıkarlarını öne çıkaranlar ise Türkiye’ye ve Kıbrıs Türklerine çözüm yolunda baskılar yapıyorlar. Bunları ‘karar vericiler’ olarak da sunuyorlar. Karar vericilerin taraflara eşit durduklarını kanıtlamak gibi yükümlülüklerinin olduğunun bilinmesini istiyoruz.
Görüşmelerde duyarlı konuların ele alındığı son dönemde duyuruluyor. “Tek egemenlik, tek uluslararası kimlik, her iki tarafın iç yurttaşlığını kabul eden tek yurttaşlık. Kurucu devletlere ait anayasada belirtilmeyen artık yetkilerin tanınması, AB normlarının adanın tamamında uygulanması ve iki toplumluluğun devam ettirilmesi gibi konularda büyük ölçüde uzlaşıldığı” kaydediliyor. Bu konularda uzlaşıldığının açıklanmasını Annan’ın belgesine dönüş olarak okunması gerektiğini kaydetmek istiyoruz. Güneydeki yönetim AB normlarının adanın bütününde uygulanması için dönem başkanı oldukları sırada büyük uğraşlar vermiştir. Buna karşın bu yöndeki isteklerini kabul ettirememişlerdi.
Kıbrıs Türklerinin egemenliğinin olmayacağı olası bir anlaşmanın ömrünün de fazla uzun olmayacağının da unutulamaması gerekiyor. 50 yıl önce başlattıkları etnik temizlik hareketini şimdilerde Akritas Planı’nın ikinci bölümü olarak ekonomik ambargolarla devam ettirdiklerinin bilindiğini de kaydetmek istiyoruz. Bu yaklaşımlarının adını “uzun süreli mücadele olarak” tanımladıklarını bir kez daha yineliyoruz..
.
Olası bir referandum oylamasında Annan’ın belgesine ‘hayır’ diyen Rumların yeni belgeye ‘evet’ diyeceklerini beklemeyi fazla iyimserlik olarak değerlendiriyoruz. 2013 yılının bitmesine sayılı günler kala BM Genel Yazmanının sorumluluğunu alarak tarafları görüşmeye çağırması isteniyor. Bu istek ve umutların boşlukta kalacağının bilinmesi gerekiyor mu ne...
Yeni bir yıla girerken yeni umutlar yeşertiliyor. Yaşamakta olduğumuz bütün olumsuzluklara karşın yine de umutlu olmak durumundayız. İnsanlığın 2014 yılında da savaşlardan uzak ve barış içinde bir yıl geçirmelerini, aklın egemen olacağı bir dünyada yaşamalarını istiyor ve diliyoruz...
SEVGİ ile kalınız...
27 Aralık 2013 - Ankara -
|