“Rumlar, yıllarca Türk halkına kan kusturan, o meşum yılları ‘müreffeh ve bahtiyar yıllar’ diye takdim edebilmektedir. Yarın esaret zincirini boğazımıza geçirirlerse, bizim iniltilerimizi ve yetimlerin ahını dünyaya 1963 – 1974’te olduğu gibi ‘refah ve saadetin güzel nağmeleri’ olarak takdim edeceklerdir. Dikkatli olmak hepimizin görevidir.” 1980
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Tütün Deposu’nda “20 Dolar 20 Kilo” isimli bir serginin açılışı yapıldı. Sergide özü itibarı ile 16 Mart 1964 tarihinde yayınlanan ‘Sürgün Kararı’ ile göç etmeye zorlanan Yunan pasaportlu Rumların yaşadıkları, yazılı ve görsel belgelerle sunuluyor. Aradan 50 yıl geçtikten sonra açılan sergi, Babil Derneği tarafından düzenlendi. Serginin düzenleyicisi olan Hera Büyüktaşcıyan amaçlarını gazetecilerle paylaşıyordu. 15 Mart günlü gazetelerde yeralan açıklamayı titizlikle okuduğumuzun bilinmesini istiyoruz.
Yaşanan bu olaylar sonrasında insanlar yaşadıkları mekanları terk etmek durumun da kalıyorlar. Kıbrıs özelinde olduğu gibi etnik temizlik hareketleri ile karşılaşıyorlar. Böyle olayların yaşanmamasını dilememize karşın benzer uygulamalar ve saldırılar günümüzde ülkemizin yanı başındaki ülkelerde devam etmektedir. Uygulamaların temelinde insanların içindeki düşmanlık duygusunun yenilememesi olduğunu kaydetmek istiyoruz.
Hera Büyüktaşcıyan açıklamasında, “1964’te Kıbrıs meselesi öne sürülerek Türkiye’de yaşayan Yunanistan pasaportlu Rumların sınır dışı edilmesine karar verilmiştir”diyor. Şimdi sormak durumundayız... O günlerde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, “İstanbul’da yaşayan Rumları sınırdışı edelim” gerekçesi ile mi bu kararı almıştır?... 16 Mart 1964 gününe gelene dek Kıbrıs’ta Türklere uygulanan etnik temizlik olayları sonrasında bu kararın alındığını anımsatmak istiyoruz. Sınır dışı edilenlerin büyük çoğunluğu Türkiye Cumhuriyeti aleyhine çalışmalar yaptıkları için bu karar alınmıştır. Olaylar o günleri yaşayanlar tarafından acı acı anımsanmaktadır.
Tarihe Kanlı Noel diye geçen saldırılarla Kıbrıs Türkleri Rumlar tarafından etnik temizlikten geçirilmek istenmişti. Yapılan bu saldırıları görmezden gelemeyiz. İnsanlara sağlık dağıtmaktan başka suçu olmayan Dr. Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ve dört çocuğunun banyo küvetinde acımasızca katledilmelerini unutmak olanaklı değildir. Sergiyi düzenleyenlerin Batı
Trakya’da yaşamlarını sürdüren Türklere Lozan Anlaşması ile verilen haklarını tanımayan Yunanistan Hükümetinin uygulamalarından haberlerinin olduğunu düşünmek istiyoruz.
Kıbrıs Türkleri, 21 Aralık 1963 gününden itibaren evlerini ve yaşamlarını sürdürdükleri mekanları, silahların gölgesinde terketmeye zorlanmışlardır. Aile bireylerim, 14 Ocak 1964 gününde benzer uygulama ile Rumlarla birlikte oturduğumuz yerleşim yerinden köyün Rum önde gidenleri tarafından, “köyü en kısa sürede terk edin. Aksi halde öldürüleceksiniz” diyerek kovuldular. Minareliköy’den canlarını kurtarmak için ayrılmaları üzerine fazla zaman geçmeden evlerimizi yaktılar. İslam dininin sembolü olarak kabul ettikleri bahçemizdeki hurma ağaçlarını dahi yaktılar.
BM Genel Yazmanı’nın temsilcisi Ortega’nın aynı tarihlerde hazırladığı ve BM arşivlerindeki raporunda, “Kıbrıs Türklerinin 103 yerleşim yerinden kovularak adanın %3’lük bölümünde açık hava hapisanesinde yaşamaya mahkum edilmişlerdir” sözcükleri yer almaktadır. Amaçları, 1964 yılında yaşanan sürgün olayının 50 yıl sonra görünür kılınması içinmiş. Tarihsel süreç içinde yaşananların unutulmaması doğru bir yaklaşımdır. Bunu yadsımamız olanaklı değildir. Buna karşın unutulmamak adına küllenmiş acıların tek yanlı olarak kaşınmasının hiç kimseye yararının olmayacağının bilinmesini istiyoruz.
BM İrtibat Subaylığı tarafından hazırlanan 18 Şubat 1964 günlü raporundan bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyoruz. “Son Durum ve Olaylar; Minarelköy, daha önce boşaltılmış ve bu köyü Rumlar hunhar bir şekilde tahribata uğratmışlar. Evleri yakmışlar, yıkamadıkları evlerin kapı, pencere ve çerçevelerini çalmışlar”. Minareliköy’ün dışındaki 102 köyde de benzer uygulamaları yaptıkları raporlarda yer almaktadır.
Sürgün kararının Kıbrıs Türklerine uygulanmak istenen etnik temizlik hareketi, ve İstanbul’daki Rumların Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yaptıkları yıkıcı çalışmalar sonrasında çıkarıldığını bir kez daha yinelemek istiyoruz. Tarihin tek yanlı olarak yazılamayacağını birilerinin adı geçen dernek yöneticilerine anlatmaları gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
18 Mart 2014 - Ankara -
|