“Müdafaasız kimselerin, bahusus masum yavruların, kadınların, yatağından hareket edemeyecek kadar halsiz düşmüş ihtiyarların katledilmesi... Bunları gözönüne aldığımız zaman, bundan böyle adadaki iki halkın kan dökülmeden yaşayabilmesinin coğrafi ayrılıkla mümkün olabileceği gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Madem ki bu adada ebediyete kadar yaşamak azmindeyiz, bunu imkan dahiline getirebilecek her tedbiri almamız kaçınılmazdır”. 1974
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Uluslararası ilişkilerde uygulanan altın değerindeki kuralın karşılıklı çıkarlara dayandırıldığı biliniyor. Gelişmiş ülkeler bu kurala sonuna dek bağlı kalırken, gelişmekte olan ülkeleri yönetenlerin bu uygulamayı genelde şirin görünebilmek adına pek dikkate almadıklarını söylemek olasıdır. Bu nedenle de sürekli olarak açmaz veya açmazlarla boğuşmak durumunda kalıyorlar.
Türkiye’nin yaşamakta olduğu ekonomik açmazın temelinde deaynı dürtü ile imzalanmış olan Gümrük Birliği Anlaşması olduğunu kaydetmek istiyoruz. Yirmi yıl öncenin koşullarında imzalanan söz konusu anlaşmanın günümüzde yeniden müzakere edilmesi gerektiğini kaydetmek durumundayız. Çünkü o günün koşulları ile günümüzün koşulları inanılmaz derecede değişmiştir.
Geçtiğimiz günlerde Amerikan Türk Konseyi, Türk Amerikan İş Konseyi ve Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi’nin işbirliği ile Amerika – Türkiye İlişkileri 33. Yıllık Konferansı yapıldı. Konferansın ana teması “Değişen Dünya İçin Kritik Ortaklık”tı. Ağırlıklı olarak Türkiye – AB ilişkileri sorgulanırken Gümrük Birliği Anlaşması gündeme taşındı. Yapılan konuşmalarda AB ile Türkiye arasındaki adı geçen anlaşma nedeniyle AB’nin 3. Ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmaları sonrasında sistemin Türkiye’nin aleyhine çalıştığına vurgu yapıldı. Anılan anlaşmanın güncellenmesi ile Türkiye’nin sıkıntılarından kısa sürede kurtulabileceğini söylemek olasıdır.
Gümrük Birliği Anlaşması imzalanırken Türkiye’nin AB üyeliğinin kısa sürede gerçekleşeceğinin sözleri veriliyordu. Bu sözler, buzun üzerine yazılarak okunduğundan olacak aradan geçen sürece karşın bir türlü gerçekleşemiyor. Üyelik koşullarının yanına yapılan Kıbrıs konusu ve benzer eklemelerle sürecin uzatıldığı görülüyor. Esas neden, elmalarla armutların
toplanması isteklerinin ağır basmasıdır. Yaşamakta olduğumuz dış ticaret açığının bir nedeninin de bu anlaşma olduğu kabul ediliyor. Buna karşın yeniden müzakere yapılması konuşulmuyor bile.
Yaşamakta olduğumuz bütün olumsuzluklara karşın Türkiye’nin AB üyeliğinin önündeki engellerden bir tanesi de mendil büyüklüğündeki ülkenin yaklaşımıdır. Adı geçen ülkenin en önde gideni olan Bay Nikos Anastasiyadis, “Kıbrıs sorunu halen çözülmemiş olabilir. Ancak Türkiye’nin üyelik sürecine paralel olarak Kıbrıs’ın tam üyeliği, Kıbrıs sorununun özünü ve parametrelerini yeniden tayin etmiştir.
AB’ne katılımımız aracılığıyla, küçük bir ülke olarak karar dayatmıyor olabiliriz. Ancak itibarlı olursak kendi menfaatimize etkileyebiliriz. AB’nin bize sağladığı araçları olabildiğince adil bir çözüm elde etmek için kullanabiliriz. AB’ne üyeliğimizden önce böyle olanaklarımız yoktu” diye konuşuyordu.
AB üyeliğini ellerindeki en güçlü silah olarak gören düşünce yapısında olanlarla AB üyeliği ve Kıbrıs uyuşmazlığı konusunda da uzlaşmanın olamayacağının artık görülmesi gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
|