Sevgili okurlarım, rahmetli babam Osman Efe askerdi. Onun görevi icabı çocukluğum Urfa ve Suruç’ta geçti. Kürt vatandaşlarımızın çocuklarıyla aynı okulda okudum. İçlerinde çok sevdiğim dost ve arkadaşlarım vardı.
Geçen gün o arkadaşlarımdan birisi, içeriğini sadece iktidarın bildiği Kürt açılımını ve gündemde olan Barış Sürecini sordu bana. Son olaylar hakkında yorum yapmamı ve etkilenip etkilenmediğimi öğrenmek istedi.
Bende ona, “tabi ki etkileniyorum fakat kin duymuyorum, duymamda. Sadece ucuz ve tutarsız hale getirildiği için öfkeliyim” diye yanıtladım ve şu yorumu yaptım:
“Bizler etnik köken ayrımı içine girecek kadar marjinal düşünce yapısına sahip insanlar değiliz. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ sözünü her zaman söylerim, anlamını çok iyi bildiğim için de herkesle paylaşırım.”
Örneklemeler de verdim. Sakince beni dinledi. Öyle ki Yunus Emre,’ye kadar indik. Ne demişti Yunus, “yaratılanı sevdim yaratandan ötürü”
Velhasıl arkadaşım İstanbul’da yaşıyor olmasına rağmen bu konudan baya etkilendiği çok belli oluyordu.
Kürt olmaktan ötürü bu güne kadar bir sorun yaşanmamış olsa da, son olaylardan sonra kendini Türkiyelilikten soyutlamaya başladığını hissettim. Yıllardır arkadaşız, bana düşünceleriyle yabancılaştığını gördüm. Üzüldüm. İşte beni de bu korkutuyor!
Olayların dedikodu boyutu büyümeye başlıyor. Halk içine fitne fesat tohumları ekiliyor ve sorun yaşanır hale getiriliyor.
Sorunumuz, emperyalist güçlerin taşeronluğunu yapan PKK terör örgütü ile hükümet arasında dönen siyasi olaylardır. Faturası maalesef halka kesiliyor. Daha önce fatura edilen yasaklar şimdi kaldırılmaya çalışılıyor.
Hükümetin mühürlü “Kürt açılım” fermanı ile yatıyor kalkıyoruz... “Açılım” süreci faydalı mı olur, kesin çözüm mü olur yoksa hüsranla sonuçlanıp ‘dağılım’ mı olur Allah bilir.
Rahmetli Turgut Özal, “Orta doğuda haritalar yeniden çizilecek” derken, bugünlerden mi bahsediyordu?
Her ne olursa olsun “Kürt açılım” ve “Barış Süreci” ile “çözüm” arayışı içine girildi. İstismar edilmeden desteklenmelidir. Sorunun çözülebilmesi için karalama türü yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Muhalefet partiler bu işi oy avcılığına değil, gerçek bir çözüm süreci ile destekleyip takipçisi olmalıdırlar.
Bu işin sorumluluğu, vebali hem siyasilerin hem de her bireyin üzerindedir. Herkes üzerine düşen görevi yapsın. Kendi aramızda uzlaşma sağlanmalıdır. Ulusal yapı 1. sınıf 2. sınıf olarak tanımlanmamalıdır ve tartışmaya açılmamalıdır.
Türk-Kürt kardeşliğini bozmayı, iç savaşa sürüklenmeyi istemiyoruz. Aileler, dostluklar bozulmasın. Etnik köken üzerinden siyasallaşma yapılmasın. Tüm etnik kökenlerin kimlikleri üzerinden yeniden düzenleme yapılsın. Kültürel kimliklere saygılı olunmalıdır. Aradaki saygı, sevgi bağları güçlensin, artsın…
“Hak”, “özgürlük” ifadeleriyle kavram karışıklığına girilmesin. Hak farklı özgürlük farklıdır.
Halkın bireysel özgürlüğü sağlanmalıdır. Ulusal yapı içinde etnik kökenlerin eşitliği sağlanmalıdır.
Etnik kimlikler net bilinmeli bazı yasaklar da konulmalıdır. Özerklik olmaz, kabul edilemez.
Yeniden Kurtuluş savaşı olsa, adım gibi eminim hep beraber savaşa gideriz… Yeter ki kardeşliğimiz bozulmasın…
|