“Kıbrıs Türk’ü, erginlik yaşına ulaşmış bir halktır. Vasi altında daha fazla yaşamaya tahammülü kalmış değildir. Artık medeni insanlar sırasında kendimizi görmeyi ve bizi alakadar eden bütün meselelerimizi kendimizin halletmesini özlüyoruz”. 1951
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Ermenilere ilişkin savların gündemde tatutulduğu günlerden geçmekteyiz. Bu güne değin konunun üzerinde yeterince durduğumuzu söylemek ne yazık ki olası değildir. Her yıl Nisan ayı yaklaşırken karşı tarafın açıklamalarına koşut yanıtları veriyoruz. Bunu yapmakla da görevimizi yaptığımızı düşünür gibi yapıyoruz. Dünya haritası üzerinde Ermenistan’ın yerini bile göstermeyen ülke parlamenterlerinin aldıkları kararlara yanıt vermekle de uğraşıyoruz. Dışişleri Bakanlığı görevlilerinden aldığımız bilgilere göre bu güne dek 21 adet ülke parlamentosundan Türkiye aleyhine karar alındığı veya bildirinin yayınlandığı belirtiliyor.
Alınan bu kararlara karşın Ermenistan’ın boş durmadan çalışmalarına devam ettiği biliniyor. Türkiye Ermenistan ilişkilerini, diyaspora dernekleri ile birlikte Ermeni siyasetçilerin ilkel kan davası boyutuna taşıdıklarının bilinmesini istiyoruz. Öncelikle sık kullanılan iyi komşuluk ilişkilerinin bu yöntemlerle çözülemeyeceğinin bilinmesi gerekiyor. Ermenistan ile Türkiye sınırının uzunluğu 324 kilometredir. Bunun yanı sıra Azerbaycan ve Gürcistan ile komşudur. Aras nehri üzerinden İran’la da sınır komşusu olmaktadır. Adı geçen ülke dışarıdan aldığı maddi desteklerle ayakta durmaktadır.
Tarihsel sürece kısaca bakacak olur isek değişik dönemlerde kurulan örgütlerden söz etmek istiyoruz. Osmanlı toprakları içinde kurulmuş olan bazı oluşumlar, uzlaşmadan yana oldukları izlenimini vermeye çalışıyorlardı. O dönemde bağımsız bir Ermenistan toprağının olmamasına karşın İngiltere, Rusya ve Fransa kışkırtmalarda bulunuyorlardı. Yurt dışında kurulan oluşumlar, içerdekilerle birleşerek Büyük Ermenistan’ı kurma düşlerini görüyorlardı. Osmanlı toprakları içinde bulunan ve Batı Ermenistan diye tanımladıkları topraklarla Rusya ve İran Ermenistan ile birleşerek düşlerini gerçekleştirmek istiyorlardı.
Kışkırtmalarda Ermenilere yapılan mezalimlerden söz ediliyordu. Konuya ilişkin olarak mezalim yalanlarının çok olduğu biliniyor. Buna karşın Van ve Erzurum’da Rus konsolosluğu yapmış olan Mayewski, ülkesinin yöneticilerine 1895 yılında gönderdiği bir değerlendirmede, “... Türklerin Ermenileri imha etmeye çalışması iddiası tamamen yersizdir... Eğer Avrupalıların dedikleri gibi, Türkler eşkiya ve hırsız olsalardı Ermeniler yüksek refah düzeyine ulaşamazlardı”diyordu.
Ermenilerin öne sürdükleri 1915 olaylarının araştırılması ve değerlendirilmesinin yapılmasını yalnızca kendi arşiv belgelerimizle değil bu güne değin anılan ülkeye destek veren diğer bütün ülkelerin arşivlerinin de taranması gerekmektedir. Almanya, İngiltere ve Rusya’daki arşivlerdeki belgelerin ortalık yerlere atılan savlara yanıt olacağını düşünüyoruz. Buna karşın bu ülkeleri yönetenlerin çok yüzlü ve yönlü tutum sergilediklerine de örnek vermek gerektiğine inanıyoruz.
Fransa Cumhurbaşkanı Bay Jacques Chirac, AB’nin genişlemesi konusunda 29 Nisan 2004 gününde bir basın toplantısı düzenlemişti. Kendisine Ermeni Soykırımını tanımasının Türkiye’nin AB’ne giriş için ön koşul olarak görüp görmediği sorulmuştu. Bay Chirac, konunun Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri ilgilendirdiren bir sorun olduğunu söylüyordu. Böyle bir yanıtı veren Bay Chirac’ın döneminde Ermeni soykırımını tanıyan yasanın kabul edildiğinin bilinmesini istiyoruz. Avrupa’daki siyasetçilerin nerede ise tamamı ‘dön baba dönelim, hacılara gidelim’ yaklaşımını sergilediklerini bir kez daha kaydetmek istiyoruz.
Emperyal güdülerini tatmin etmek için bu yaklaşımı sergileyenlere anladıkları dilden yanıtlarının verilmesi gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
20 Haziran 2014 - Ankara -
|