Ne kadar ilginç değil mi hayat. Yaz biter, kış gelir ve yine yaz.
İlk ve son baharları aslında baharları hiç göremeyiz. Hatırlamadan tamda yaza ya da kışa gireriz.
Modern çağın hastalığı sanırım ara geçişleri direk geçiyoruz.
Tüketim çılgını hayatlar alıp bizi sonuç odaklı yaşatıyor. Yolda yürürken size bakan kaç kedi, kuş gördünüz.
Güneş size göz kırparken kaç kez baktınız gözünüzü kısarak ona. Ya da yapraklar el sallarken kaç kez izlediniz, düşerken ya da açarken çiçeklerin yapraklarını.
Yürürken asfalt yollarda kaç kez kaldırım taşına oturmak istediniz ya da bir parkta öylece uzanıp bakmak gökyüzüne.
Hep bir koşma hep bir varma yeri. Nihai varışları unutuyoruz. Nihai sevmeleri nihai aşkları unutuyoruz. Zahiri, yalan, mis kokulu koftiden hikayeler ve örüntülerle geçiyor hayatımız.
Gerçek aşka aşık olup yollara düşen kedileri severek gezen dalgın aşıklar yok artık yollarda. Onları ya sokak kenarlarına ittik ya da bir virane içinde sahipsiz. Büyük meydanlarda salınarak gezen insanlara özlem duyarak geçti hayatım.
Soğan ekmenin ve onu koparıp peynirle yemenin kokusunu severek, yaşamadan geçiyor hayat. Sac ekmeği çok güzel olur diyerek somun ekmek yemekle bitiyor her öğün.
Her şeyi yoluna koyunca mı? hayallerimize selam vereceğiz. Peki her şeyin bir limiti var mı , yok ki. Bu halde yapmamız gereken fazla lafı uzatmadan dinginleşmek uyumak, uyanmak ve sakince hayatı akışında yaşamak.
İçimizdeki huzuru yaşamadan etrafımıza bakamayız. Bakamayınca olmuyor işte. Bakıp görmek, görüp sevmek, sevip aşık olmak ve sakin, huzurla yaşamak var ya duamız olsun… Nihai aşka ulaşmadan önce huzurlu bir yolculuk diliyorum herkese. Her saatiniz güneşin doğuşu ve tan yeri ağarışı gibi geçsin
|