Bazı terimler ya da kavramlar belirli bilim alanları içinde kullanılınca hemen anlaşılıp karşılık buluyor. Ben bu tür kavramların biraz daha diğer dallarla iç içe girmesinde fayda görüyorum. Bu şekilde en azından asgari ortak bilim dili ve dallar arası geçiş, anlayış kolaylaşmış olacaktır. Bu düşünce ile ardıllık kelimesini alıp bu biyolojik terimi sosyoloji içinde kullanmak istiyorum. Buna hakkım var mı yok mu bilemem istemeyen okumayabilir. Bir ekosistem de değişen çevre koşullarının da etkisi ile zamanla baskın türün değişmesine ardıllık denir. Bunu sosyolojide kullanabilmek için bu değişim ve yer almanın kültürel, savaş, ekonomik…vb nedenlerle yani gelenlerin eskilerin yerlerini alması ve hakim yada baskın yapı haline gelmeleri de denebilir.
Bu konuya nereden geldiğimi sorarsanız aslında hep farkında olduğum ama biraz daha bekleyip görmek istediğim bir konuydu.
Suriye’de yaşanan savaşla ciddi bir göç dalgası yaşadık. Yapılması gerekeni yaptık ve hayatlar kurtarıldı. Yaklaşık 5 yıl geçti hala da süren bir göç dalgası var ama kapılarımızı kapatmak zorunda kaldık yerinde müdahale ile süreci yönetiyoruz. Bu karar haklı ve yerinde bir karardı.
Nüfusunun neredeyse iki katı göç alan bir ilimiz olan Kilis örnekleminden yola çıkarak bu terime ulaştım. İlk zamanlar Kilis iline yapılan göç sınırlı ve makuldü değişen konjonktür ile 90 bin nüfusu ile 130 bin Suriyeliye ev sahipliği yapan şehrin kimliksel olarak değişime ve kültüründe ardıllık yaşanmaya başladı. Önceleri ortak olan esnaflar zamanla dükkan ve işyerlerini bırakarak kira geliri ile rahata alışan yerli halka doğru gitti. Esnaflıkları ve engin ticari geleneği olan Suriyeliler her alanda aktif çalıştı ve halkın takdirini toplayarak yaygınlaştı. Ticari ve şehir kültürünü geldikleri toplumun kültürü ile yoğurarak ama kendi özlerine sadık kalarak buna devam ettiler.
Bu süreç kaçınılmaz bir kültürel ardıllık oluşturdu ve şehrin her köşesine yansıyan bir değişimi göz göre göre bize getirdi. Bu konuda yapılması gereken şey basit. Bu tip yerleşim yerlerinde şehrin kültür ve yerli dinamiklerini muhafaza edilmesini teşvik ederek gelen yeni nüfusu eski şehre uyumlu kılacak uygulama örneklerini yapmaktır. Şehrin kimlikleri kolay kazanılmıyor ama kolay kaybetmek doğa için bir ardıllık terimi ama biz insanlar için uzun soluklu sosyolojik bir derinlik.
Bu konuda sosyologlar bir araştırma yapıp makale ve verilerle bunu kayda almalı ve kamu yararına dönük olarak tedbirlerin alınması için bilimsel olarak ışık tutmalıdırlar. Bu coğrafyanın kadim milletinin yaşadığı bu topraklar ve mazlumların son umudu kalesi olan güzel ülkemiz, Türkiye’miz için bilim dünyası dahil herkes elinden geleni yapmalı ve zaman kaybetmemeli. Çünkü bizlerin gidebileceği başak bir ülke yok, dostta yok.
|