Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca danışmanlığında, Yrd. Doç. Dr. Adnan Çoban sanat yönetmenliğinde ve Sinan Sipahi koordinatörlüğünde düzenlenen Türk Müziği Konserleri serisinin ilki 26 Mayıs Pazar günü saat 15:30’da Pera Müzesi Oditoryumu’nda “III. Selim Ekolü” konseri ile gerçekleştirildi.
Çok sayıda davetlinin katıldığı konserin açılış konuşmasını yapan Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü M. Özalp Birol, Pera Müzesi’nde başlayan “Türk müziği konserleri”nin özellikle genç kuşakla buluşmasında önemli bir yer olmasının hedeflendiğini söyleyip Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’ya danışmanlığından, Ayten Yavaşca’ya da desteklerinden diğer emeği geçenlerin isimlerin vererek katkılarından dolayı teşekkür etti. Daha sonra Suna, İnan ve İpek Kıraç adına Bora Keskin’er yaptığı konuşma:
Saygıdeğer misafirlerimiz,
Suna – İnan Kıraç Vakfı, İstanbul Araştırmaları Enstitüsünün katkıları ile gerçekleşen Pera Müzesi Türk Müziği günlerinin ilkine hoş geldiniz. Muhterem İnan Kıraç Beyefendi bugün, konsere şahsen katılamadıklarından kendilerini temsilen açılış konuşmasını yapma şerefini bana verdiler. Suna Kıraç Hanımefendi ve İnan Bey namına hepinize tekrar hoş geldiniz diyerek konuşmama başlamak istiyorum.
Günümüz vasatında nadir dinlenebilecek bu konserin kıymetini belirleyen birinci nokta şüphesiz ki, Türk makam musikisi tarihinde bir dönüm noktası olan III. Selim devrine ait eserlerden bir seçkinin seslendirilecek olmasıdır. Bu dönem, makam ve usul geleneğini benimseyen dünya müzikleri içinde gerek form ve repertuar zenginliği, gerekse kompozisyon teknikleri açısından en gelişmişi olan Türk müziğinin altın çağıdır.
III. Selim dönemi, sadece musikide değil Türk sanatının hemen her alanında klasik formların yeni yorumlarla ele alındığı, ve 16. Yüzyıldan beri devam edegelmiş olan klasik estetiğin değişime uğradığı bir yenilik çağıdır. III. Selim, 1774 yılında amcası I. Abdülhamid tahta geçtiğinde on üç yaşında idi ve o andan itibaren kendisi tahta geçene kadar geçen on beş yıl boyunca kafes hayatı yaşadı ve musiki ile meşgul oldu. Tahta çıktıktan sonra da vefatına kadar hem kendi bestelediği eserlerle, hem de devrin musikişinaslarına sunduğu himaye ile Türk müziği tarihinde benzerine az rastlanır bir devre mührünü vurdu. Bu bakımdan III. Selim döneminde Topkapı sarayının bir müzisyenler sarayı haline geldiğini söylemek her halde abartılı sayılmaz. Edebiyat tarihinin devleri arasında Sultan Hüseyin Baykara ile Ali Şir Nevai nasıl birlikte anılıyorlarsa, musiki tarihinin devleri arasında da III. Selim ile Dede Efendi’nin de birlikte anılmaları doğru ve anlamlı olur.
Türk müziğinin bu dönemindeki zenginliğinin sebebi, kaderin III. Selim gibi musiki aşığı, neyzen ve tanburi bir hükümdar ile olağanüstü bestekarlık vasfı taşıyan dâhileri bir araya getirmiş olmasıdır. Musikiden anlamak Osmanlı tarihinin her dönemde “lâzime-i saltanat”tan sayılmışsa da, musiki hâmisi ve bestekar sultanlardan, I. Mahmud, II. Mahmud, Abdülaziz, V. Murad dahil olmak üzere, hiç birinin ne musiki çevresi, ne de bestekarlık yeteneği açısından III. Selim kadar talihli olmadıklarını söylenebilir. Cumhuriyet dönemi edebiyatımızın büyük romancısı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadesiyle, “bütün sanatlarımızın yorulduğu, yüzümüzün layıkıyla bilmediğimiz bir âleme, Batı’ya çevrildiği bir devirde, musiki ayakta duran tek sanatımızdı. ”.
III. Selim’in sarayında başta büyük dâhi Hammamizade İsmail Dede Efendi olmak üzere, Vardakosta Ahmed Ağa, Küçük Mehmed Ağa, Sadullah Ağa, Numan Ağa, Şakir Ağa ve Kömürcüzade Hafız’dan oluşan olağanüstü bir kadro görüyoruz.
Bu dönemde, Türk makam musikisinin nağme ve seyir karakterinde görülen değişimin temelinde III. Selim’in mevlevi olmasının ve dolaylı olarak Dede Efendi, Ali Nutki Dede, Abdülbaki Nâsır Dede yoluyla mevlevilerin zengin musiki zevkine itibar etmesinin büyük payı vardır.
Padişahın yeniliklere olan ilgisi Batı musikisine duyduğu merakta da göze çarpmaktadır. Mayıs 1797’de, yabancı bir topluluk tarafından Topkapı Sarayı’nda ilk defa opera sahnelenmesi onun emriyle olmuştur.
Musikideki yenilikçiliği yeni makam tertip etme hevesinde de su yüzüne çıkar. Padişahın kendi tertip ettiği makamlar içinde suzidilara, arazbar-buselik, neva-kürdi, şevk-efza, pesen-dide, şevk-i tarab, hicazeyn, hüseyin-zemzeme, neva-buselik, rast-ı cedid, şevk-i dil, gerdaniye-kürdi, ısfahanek-i cedid başta gelenlerdir.
Musikinin o döneme kadar iki ana mihveri olan; Kuran tilavetine ve hafız hançeresine dayalı ruhani hava ve mehterden gelen şaşaalı, azametli nağme kalıpları bu dönemde yerini daha dünyevi, âşıkâne ve parlak melodilere bırakır. Bu durum eserlerin sanat değerlerini azaltmamıştır. Zira bu, divan şairlerinin zamana göre münacaat ve naat gibi dini muhtevalı, ağır başlı şiirler yerine gazel ve şarkı gibi daha dünyevi formlara ağırlık verdikleri zamanlarda şiirin kıymetinin azalmamasına benzer. Makam seyri ve usul revişinin örtüştürülmesi ve nağme buluş orijinalitesinde bir gerileme olmamıştır. Hatta önceki devirlere göre daha renkli ve ifade potansiyeli artmış bir musikiden söz edilebilir.
Bugün burada, bir tarihi beraber yaşayacağız. Bir zamanlar Topkapı Sarayı’ndaki Serdab Kasrı’nda ve Kağıthane’deki Çağlayan Kasrı’nda tertip edilen muhteşem fasıllardan bir ses, bir nefes bulacağız. Tanpınar’ın ifadesiyle, bu eserlerin, musikimizin bir ucu imkansızda kıvranan yıldız topluluğu olduklarını göreceğiz. Ve tarihe dönerek şunu kendimize soracağız: “Abdülkadir Merâgî
Segah Kâr’ı, Buhurizade Mustafa Itri Efendi Neva Kâr’ı, Nayi Osman Dede Rast Âyini’ni yazmasalardı, insan ruhunun bu kadar muhteşem imkanlarından haberimiz olabilir miydi?”.
Bu eserler, değişen zamanları aşarak; tarihimizin, geçmişimizin, her icrada tekrar hayat bulan büyük mirası olarak bize ulaştılar. İnanıyoruz ki, bize düşen bu birikime sahip çıkmak ve gelecek nesillere onu bir müze parçası gibi tanıtmakla kalmayıp, varoluşumuzun aslî bir parçası olarak layıkıyla benimsemelerine ön ayak olmaktır. Bu sebeple, bu ve buna benzer konserlerin önemine inandığımızı belirtiyor ve arzu edilen noktaya gelineceğine inanıyoruz.
Son olarak, musiki tarihimiz için büyük değer taşıyan elyazması bir eserden, İnan Kıraç Beyefendi tarafından Pera Müzesi’ne verilen Sultan III. Selim’in güfte mecmuasından bahsetmek istiyorum. İçinde, başta İsmail Dede Efendi olmak üzere, pek çok büyük bestekarın literatüre geçmemiş eserlerinin güfteleri bulunan bu mecmuadaki bazı eserlere ekim ayındaki Dede Efendi konserimizde yer verileceğini müjdelemek isterim.
Sözlerime son verirken, konserin danışmanı, büyük bestekar ve ser-hanende, yaşayan kültür miraslarımızdan Profesör Dr. Alaüddin Yavaşça’nın teşrifleri ile bugünün daha da anlamlı bir hale geldiğini belirtmeliyim. Şüphesiz ki, bu konser programlarının hayata geçmesi kendilerinin yol göstericiliği sayesinde olmuştur. İnan Bey’le birlikte, Türk müziği günlerinin fikir öncülüğünü yapan Cengiz Solakoğlu’na, programın koordinatorü Sinan Sipahi’ye,sanat yönetmeni ve bu ilk konserimizin solisti Doç. Dr. Adnan Çoban Beyefendi’ye ve kendisine refakat edecek değerli saz sanatkarlarına Suna Kıraç, İnan Kıraç ve şahsım adına teşekkürlerimi sunuyorum. Hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.”
Daha sonra sahneye gelen programın Sanat Yönetmeni ve gecenin solisti Dr. Adnan Çoban açıklamalı bir şekilde Farâbi döneminden örnekler vererek gerçekleştirdiği konserin repertuar, saz sanatçıları ve hanendeleri:
Saz Sanatçıları
Keman; Neşe Yeşim Altınel Çoban,Viyolonsel;Emrullah Sengüller
Tanbur; Gökhan Filizman,Kanun; Caner Can
Ney;Hüseyin Özkılıç, Kudüm ve Bendir; Mert Nar
Hanendeler
Bilal Kavçakar, Erkut Pehlivanoglu, Sarper Eroglu, Suat Güney
Programdaki eserler
1- Rast Peşrev (Musanna), Beste : Farâbi
2- Âmed nesim-i subh-dem-Rast Nakış Beste Beste : Abdülkâdir Merâgî
3- Tûti-i mû’cize gûyem ne desem lâf değil-Segâh Yürük Semâî
Beste : Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi, Güfte : Nef’î
4- Çîn-i gîsûsuna zencîr-i teselsül dediler- Sûzidilârâ Beste,
Beste : Sultan III.Selim,Güfte : Bağdad’lı Es’ad Efendi
5- Âb ü tâb ile bu şeb hâneme canân geliyor, Sûzidilârâ Yürük Semâî *
Beste : Sultan III. Selim, Güfte : Es’ad Efendi, Şeyhülislam Mehmet
Bu eser:
* 1988’de BBC’nin Londra’da düzenlediği, Dünya müziklerinin temsil edildiği “Mûsıkî festivali”nde en çok ilgiyi Türk müziğini temsilen; Necdet Yaşar, İhsan Özgen, Torun Süleyman Ergun’er refakatinde Alâeddin Yavaşca ve Bekir Sıdkı Sezgin’in gördüğü, 1500 kişilik Queen Elizabeth Hall Konser Salonu’nda gerçekleşen konserdeki icrâdan verildi.
6- Ey serv-i gülzâr-ı vefâ-Şevkefzâ Şarkı
Beste : Sultan III. Selim, Güfte : Sultan III. Selim (İlhâmî)
7- Ey gaziler yol göründü yine garip serime,Isfahan Şarkı
Beste : Sultan III. Selim,Güfte : Sultan III. Selim (İlhâmî)
8- Ey gonca-i nâziktenim-Muhayyersünbüle Şarkı
Beste : Sultan III. Selim,Güfte : Enderûnî Vâsıf
9- Bir nev-civâna dil mübtelâdır-Şehnaz Şarkı
Beste : Sultan III. Selim,Güfte : Enderûnî Vâsıf
10-Gönül durmaz su gibi çağlar,Şehnaz Şarkı
Beste : Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi,Güfte : Lâ Edrî
Konserin bitiminde Suna, İnan ve İpek Kıraç adına M.Özalp Birol Yavaşca ailesine katkılarından dolayı tablo hediye ettiler.
Günümüzün usta yorumcuları ve sazendelerinin, büyük bestecilerin seçme eserlerini seslendirecekleri programlardan oluşacak ve Sonbahar döneminde de devam edecek bu yeni Türk Müziği Konserleri seriside, Türk müziğinin tarihsel, kültürel, geleneksel, sosyolojik, antropolojik, felsefî ve edebî yönlerinin ele alınacağı sunuş ve sohbetler de yer alacak.
Ayten YAVAŞCA
|