Yılların eskitemediği, gazinoların as solisti olan rahmetli Hamiyet Yüceses’le dostluğumuz uzun süre devam etmişti.
Günlerden bir gün, eşi Diş Hekimi Osman Bey telefonla arayarak; Hamiyet Hanımın Yavaşca’yı çok özlediğini, birlikte bir balık yemek üzere, aradığını söyleyince, sözleştiğimiz gün Sarıyer de sakin bir restaurant’ın üst katında dört kişilik masaya beyler karşımızda olmak üzere oturduk.
Sohbet koyulaşınca ben “Siz nasıl tanıştınız, nasıl evlendiniz, merak ettim” dedim.
Bunun üzerine, Osman Bey anlattı;
“ Ben Dişçilik Fakültesinde talebeyken, Hamiyet Hanım çok ünlü bir sanatçıydı. Ona hayrandım, ancak kendisini çalıştığı gazinoda görebilir ve dinleyebilirdim. Gazinoya gidecek kadar param da yoktu. Gazinoda çalışan bir garsonu ayarladım, beni ön masalardan birine oturtacaktı. Bana yalnız, bir duble rakı ve yeşil erik verecekti. Buna da ödeyeceğim para da kendi yol paramdan kısmak suretiyle olacaktı. Ama olsun eve yaya da giderim, çünkü Hamiyet hanıma âşıktım… Kendisine bu duygularımı söylemem de imkânsızdı.
Her gece gazinoya gidiyor, hayran hayran Hamiyet hanımı dinliyor, seyrediyor, gece geç vakit yürüyerek kaldığım pansiyona dönüyor, sabah erkenden de fakülteye gidiyordum…
Bir polis arkadaşım vardı,
“Bu böyle olmaz gazinoya gittiğinde Hamiyet Hanımdan bir şarkı iste, şayet istediğin şarkıyı okursa seni fark etmiş demektir, yok okumazsa sen bu işten vazgeç” dedi.
Ertesi akşam gene gazinoya gittim. Ön masalardan birinde, önümde birkaç yeşil erik ve bir duble rakı vardı.
Garsondan bir kâğıt ve kalem istedim, üzerine “Dil harâb-ı aşkınım sensin sebep berbâdıma” şarkısını yazdım. Sonra, bu kâğıdı Hamiyet hanıma verilmesi için garsona verdim.
İstediğim şarkıyı okumasını umut, merak ve büyük bir heyecanla bekledim… Hamiyet hanım birçok eseri icra etti ve programını bitirdi… Benim istediğim şarkıyı okumadı.
Ben üzgün bir şekilde masadan kalkmaya çalışırken sahne arkasından, devamlı alkışlar arasında bizlik denen şarkıyı okumak üzere, Hamiyet Hanımın sesi duyuldu içerden.
Aman Allah’ım kulaklarıma inanamadım, Hamiyet Hanım istediğim şarkıyı okuyordu… Sevinçten kalbim duracaktı neredeyse.
İstediğim şarkıyı okuyarak sahneye geldi ve bana bakarak bu eseri okudu. Ben ise, mutluluktan ve sevinçten mest olmuş vaziyette gözlerim yaşlı şarkıyı dinledim…
Şarkıyı bitirdiğinde, coşkulu alkışlarla Hamiyet Hanım tekrar kulise gitti. Tabii ben de arkasından…
Çok heyecanlıydım, nasıl konuşacağımı bilmiyordum. Kendisine teşekkür ederek, ona olan aşkımı itiraf ettim.
Hamiyet hanım sesini çıkarmadan beni dinledi ve evine davet etti.
Oturduğu evine birlikte gittik. Ailesiyle birlikte oturuyordu. Ev oldukça kalabalıktı, kardeşler yeğenler…
Bana; “Bak benim ailem bunlar, ben bunların mesuliyetlerini taşıyorum, çalışıp onları okutuyorum, seninle arkadaşlık yaptığımızda sen benim çalışmamı önlemeye kalkarsın, işte bunun için olmaz” dedi.
Ben ısrarla; Benimle evlendiği takdirde kendisine hiç karışmayacağımı sadece yanında olmak istediğimi söyleyince, samimi olduğumu anladı ve biz kısa süre sonra evlendik, dedi.
Bu birlikteliğimizden bir hafta sonra onlar güneye tatile, biz de Bodruma gitmiştik. Maalesef Hamiyet Hanımı bu arada kaybettik. Beraber yediğimiz yemeğin, bir veda yemeği olduğunu anlamamıştık.
Yemek esnasında Hamiyet Hanıma “ Sizden bana hatıra olarak bir şey verir misiniz” demiştim. Ertesi günü Osman Bey eve Hamiyet Hanıma ait bir kahverengi çanta getirdi, bu hatıra çantayı halen saklıyorum.
Osman Bey Hamiyet Hanımı çok sevmişti, ona âşıktı, saygılıydı ve kendisine daima “Hamiyet Hanım” şeklinde hitap ederdi. Hamiyet Hanımın kaybından sonra Osman Bey kötü hastalığa yakalandı onu da kaybettik.
Her ikisine de rahmet diliyorum.
İşte o meşhur şarkı:
Dil harâb-ı aşkınım sensin sebep berbâdıma
Bir teselli ver gelip bâri dil-i nâşâdıma
Taş mıdır bağrın ki gelmezsin benim imdadıma
Dinî ayrı kâfir olsa rahm eder feryâdıma
Beste: Tanburi Ali Efendi’nin Segâh şarkısı:
Güfte: Enderunlu Vasıf Efendi
|