Bir toplumu ayakta tutan ne topraklarının genişliğidir, ne uçsuz bucaksız ovaları, ne de göz kamaştıran zenginliği.
Öyle olsaydı biz değilmiydik bir zamanlar dünyanın en geniş ovalarına, en yüce dağlarına, en uzun ırmaklarına sahip, en büyük, en zengin, koca imparatorluk? Yerin üstüde doluydu, altıda.
Eğer sahip çıkamıyorsan toprak senin değildir. Öyle iğreti, seninmiş gibi durur elinde, taa ki bir gün başka biri sahip çıkana kadar.
İster milyonlarca insan sahipmiş gibi görünsün, ister ciltler dolusu tapular doldursun depoları, istersen bu toprak bizim diye binlerce insan bağırsın avaz avaz.
Sahip olamıyorsan gider elinden.
Sen ona ülkem, sen ona memleketim, sen ona vatanım desen de, eğer sahip olamıyorsan, eğer savunamıyorsan, eğer hakkınca yönetemiyorsan gider elinden.
Hem öyle sessizce, yavaş yavaş, kurnazca ve haince alıverirler ki, sen bile anlayamassın.
Sadece farkedersin, hissedersin bir şeyler, görürsün yüreği elvermeyenleri, bağırırsın onlarla bir olup.
Anlayamassın kimilerinin, neden sesleri hiç çıkmıyor?
Alışılmadık şeyler görürsün, bakarsın sopalar bağlı, köpekler salınmış.
Eşkiya şehre inmiş, masum tıkılı…
Dolanırsın sokaklarda, ararsın bir tanıdık, göremessin. Herkes tanıdık gibi görünür ama yabancıdır konuşunca. Sokaklar yabancı, dükkanlar yabancı, çarşı pazar yabancı, insanlar yabancıdır. Tabelalar bile anlamadığın adlarla doludur.
Konuştukları ile yaptıkları, aldıkları ile verdikleri, yaşadıkları ile gördükleri tutmaz birbirini.
Din, iman, ahlak derler, yalan, dolan, üçkağıt gorürsün.
Vatan, millet, sakarya derler, satış, kapış, aldatış görürsün...
Birlik, dirlik, düzen derler, böl, parçala, dağıt görürsün...
Yabancıdır artık herşey...
Ne zaman ki, feda edersin sarı ineği, kaybedersin herşeyi.
Üstelik geniş topraklar, verimli ovalar, ulu dağlar da değildir sadece kaybettiğin.
Ne de göz kamaştıran zenginliğin.
Şanlı bir geçmiş, yaşandığın tarih, çocuklarının, torunlarının, yedi düvel neslinin geleceği de kayar gider elinden.
Ne zaman ki ilk ermeni sesini çıkardığında koymassın elindeki belgeleri masaya, ne zamanki ilk eşkiya sesini çıkardığında kurutmassın kökünü, ne zaman ki ilk toprak satıldığında kalkmassın ayağa...
Ne zaman ki feda edersın sarı ineği...
Gelir sonu...
Milletleri, ulusları, toplumları ayakta tutan, var eden ne zenginliktir, ne de sahip oldukları varlıklar.
Bir milleti millet yapan sahip olduğu değerlerdir. Maddi ölçeğe vurulmayan, her ferdin tek tek saygıyla, sevgiyle koruyup kolladığı, sahip cıkıp yücelttiği, üç kuruşa alıp beş kuruşa satmadığı, dedesinden alıp torunlarına aktardığı manevi değerler.
Feda ettin mi bir kere...
Ne kalır geriye...?
|