“Ve her şey o kadar çoktu ki şaşırmak az gelirdi.” demiş Edip Cansever. Buralarda ise her şey o kadar çok ki kimse bir şeye şaşırmıyor. İnsanların şaşıracak yerleri sancı dolu sanki.
Önce herkesin benzer hikâyeleri, benzer öfkeleri, benzer dertleri olduğu gösterildi insanlara. Sonra olanlar oldu insanın başta kendine şaşırması dahil, hiçbir şeye şaşırmaz hale gelindi. Çünkü ülke gelişmekteydi, dünyaya hükmedilecekti, köşeyi dönmek ise an meselesiydi. O yüzden şaşırmak önemli değildi. Bu ilerlemede kimse önümüzde duramazdı, daha çok çalışmalıydık, ne demek olduğunu anlamasak da mutlaka kariyer sahibi olmalıydık, en az üç çocuk sahibi olmalıydık, onlara iyi eğitim verebilmek için gerekirse diğer çocukların haklarını çalmalıydık, moda meslekleri edinsinler diye gerekirse yurtdışına göndermeliydik onları, artık dünyayı görmüş nesiller yetişiyordu, neye şaşırılabilirdi ki?
Her gün aynı otomatik davranışlarla geçiyordu günler. Sürü psikolojisi, enerjisi çekilmiş ruhlar dolanıyor oldu ortalıkta. “Neden biz böyleyiz de Amerika, Avrupa kadar gelişmişlik içinde değiliz?” diye yakın dur. Günün sonunda herkesin yüzünden düşen bin parça. İçi geçmiş herkesin.
İnsan olmanın en büyük belirtisi şaşırmaktır. İyi anlamda da kötü anlamda da şaşırmak. Bir yaşam belirtisi gibidir şaşırmak. Bu aslında insanlığa gönderilen zehirli bir virüs gibidir. Bulaşıcıdır ve insanları kontrol altında tutmak için uygulanan kusursuz bir yoldur. Çünkü şaşıran insan gerçektir. Henüz beyni uyuşmamıştır. Şaşıran insan tepki verir. Böylece yaşamda bir adım öne geçer. Bu ise egemenlerin en son istediği şeydir.
Eğer bazı şeylere alışmış ve şaşırmayı bırakmışsanız siz de o virüsten etkilenmişsiniz demektir.
Mesela:
Gökyüzünde ne kadar çok yıldız olduğuna,
Gelen şehit haberine,
Teröre,
Şehirlerin göbeğinde patlayan bombalara,
Kör kurşunlarla öldürülen masumlara,
Kartopu yüzünden ölenlere,
Artan kadın cinayetlerine,
Tecavüz mağduru kadın ve çocuklara,
Hırsızların elini kolunu sallayarak dolaşmasına,
Masumların sırf düşündüklerini ifade ettikleri için hapiste olmalarına,
Sokağınızda yeni açılan dükkâna,
Telefonda sizinle bir heyecanını paylaşan dostlarınıza,
İş arkadaşınızdaki değişikliğe,
Yediğiniz güzel ve ilginç yemeğe,
Bir böceğin rengine,
Akıllıca bir söz söyleyen çocuğa,
Öğrendiğiniz her yeni bilgiye,
Nefret ettiğiniz kişinin iyi bir yönü olduğuna,
Hırsızlığa,
Ölümlere,
Ülkedeki siyasi yapıya,
Eğitimin durumuna,
Laiklik kavramına laf söyleyenlere,
Vapurlara,
Martılara…
Yukarıda tüm saydıklarıma şaşırmak bize yaşadığımızı hissettirir. Beyin foksiyonlarımızın hâlâ çalıştığını gösterir. Her gün aynı şeyleri yapmanın dışına çıkmayı sağlar. Artık yaşama başka renkler getirme şansı vardır bu durumda. Sesiniz çıkabilir, itiraz edebilirsiniz. Sizi yönetmek çok zor olur. Üstünüze henüz ölü toprağı serpilmemiş demektir. Bu nedenledir ki vazgeçilmemelidir şaşırmaktan.
Kötülükler artık şaşılamayacak denli bilinen duruma geldiyse, onun karşısında şaşılacak iyilik de kalmadıysa, şaşılacak hiçbir şey yoksa bu o ülkenin de o ülkede yaşayan insanların da tükenişinin kendisidir. Tükeniş ise ülkemize bu virüsü bulaştıranların tek istediğidir.
Bu nedenledir ki yanınızda her zaman, merak, ilgi, heyecan, yenilik ve umut bulundurun. “İyilik, saygı, hoşgörü zaten olmalı şaşırmak niye?” demeye başlamışsanız siz de virüsü kapmışsınız demektir. Dikkatli olun, şaşırmaktan, soru sormaktan çekinmeyin…
|