Adına Batı denilen iki yönlü sürecin bir yanı uygarlığın tanımı olarak kullanılırken diğer yönü özellikle de Türkiye için barbarlığı anlatıyor ne yazık ki. Uygarlık yönü sadece kendilerine ilişkin üretilen süreçlerden oluşuyor nedense...
Kendilerinden saydıkları bireylerin, özgürlükler ve güvence adına sahip oldukları düzey evrensel bazda diğerlerinin önünde olduğu yadsınamaz: Bireye ilişkin sağlık, eğitim, iş güvencesi, sosyal güvenlik, sanat, gezi, tatil ve benzeri konulara bakıldığında belki de özenilecek boyutlardadırlar. Ancak Türkiye ve Türklere ilişkin yönleri gerçekten oldukça barbardır. Binlerce yıllık hazımsızlık gereği olsa gerek, kine varan önyargıyla davranmaktadırlar bizlere. Kendileri için hak olarak gördüklerini Türkiye ve Türkler için asla ve asla görmemektedirler.
Batı’ya göre, yayılmacı ve köle kültürünün temsilcisi Roma bir uygarlıktır ama at kültürünü öğrendikleri Türkler barbardır. Amerika’nın keşfinin ardından binlerce yıllık üç kültürü; Maya, Aztek, İnka kültürlerini yok eden Avrupa uygardır ama Orta Avrupa’yı ve Kuzey Afrika’yı egemenlik altına alan Türkler barbardır. Fırınlarda daha dün Yahudi yakan Almanya uygardır ama Türkler, Ermeni olayları nedeniyle barbardır. ABD Vietnam’a, Kore’ye, Afganistan’a, Irak’a girerken demokrattır ama Türkler Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle barbardır.
Türk yurdunu işgal eden Fransızlar, İngilizler, Yunanlılar, İtalyanlar uygardır. Sevr ise onlara göre bir uygarlık ürünüdür. Ama Lozan yerden yere vurulacak bir şeydir. Ne yazık ki bu yerden yere vuruş yalnız dışarıdakiler tarafından yapılmaz. Bol dolarlarla satın alınmış içerdekiler de yaparlar bunu. Lozan’ı benimsemek barbarlık, Sevr’i savunmak entellik olarak sunulur olmuş günümüzde. Bunu savunan sözde aydıncıklar aynı zamanda: “Atatürkçülük dönemini tamamlamıştır. Türkler, Atatürk’ü ve onun ilkelerini bırakmalıdır artık. Üniter devlet anlayışı bitmiştir. Ulus devletler tarihe gömülmüştür…” gibisinden kimi ülkelerin uyguladıkları Türkiye projesinin savunduğu görüşleri dillendirir olmuşlardır. Bu politikaların amacı tabii ki yeniden Sevr’e dönmektir. Hatta sınırlarımız içine çizdikleri altı parçalı haritalar bile dolaşmaya başlamıştır ortalıklarda.
Aslına bakarsanız Türkiye’nin yeni bir sorunu yoktur. Sorun, Sevr’deki hesapların Lozan’a takılması sonrasında planlarının ertelenmesinden başka bir şey değildir: Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu, Ege sorunu…
Atatürk, kendine özgü düşünce sistemi ve eylemliliğiyle bu ülkenin birleştirici adresi olmuştur, olmaya da devam edecektir. Atatürk’ün birleştirici yönü ise Sevr’e giden yolun önündeki en büyük engeldir. Sevr savunucularının amaçlarına ulaşmaları için toplumun çözülmesi; etnik ya da dinsel parçalara ayrılması, yeni merkezler oluşturulması gerekmektedir. Bu nedenledir ki birleştirici yapıya, Atatürk’e, üniter yapıya saldırı had safhadadır. Saldırının konusu aslında ne laiklik, ne devletçilik ne de ulusçuluktur. Zira ekonomisinden devletini bütünüyle uzaklaştırmış hiç bir Avrupa devleti yoktur. Ulusçu olmayanı yoktur. Laiklikten vazgeçeni yoktur. Kendileri içlerinde yaşayan tüm azınlıkları asimile etmekte tereddüt etmezken, Türkiye’de yaratılan yapay azınlık sorunundan ellerini bir türlü çekmezler.
Tüm bu çabalara rağmen Atatürk dün olduğu gibi yarın da birleştirici özelliğini sürdürecektir. Çünkü Atatürk düşüncesi ve eylemi ezilenlerden yanadır. Emperyalizm, insanları kanlarının son damlasına kadar emmek istedikçe aslında Atatürkçü düşünce sistemini ve gerçek Atatürkçüleri beslemektedir. Türkiye ve Türklerle ilgili hep yanılgı içinde olan Batı, bu alışkanlığını Atatürk konusunda da sürdürmektedir. Zira onlar Atatürk ve Atatürkçülük üzerine gittikçe karşılarında her zaman daha güçlü bir Atatürkçü anlayış çıkacaktır, farkında değiller.
Bu nedenledir ki, emperyalist beklentilere ve bu beklentilerin işbirliğine boğazına kadar batmış olanların mazlumu görme, anlama, tanıma olanağı olmayacaktır. O hırs, onları kendi bataklarında yavaş yavaş tüketecektir.
Balkanlarda, Irak’ta ortaya çıkan sonuçlar ile Suriye, İran, Tunus, Libya, Mısır, Kıbrıs, Ege Denizi üzerinde hesaplanarak beklenen sonuçların Türkiye’den bağımsız olabileceğini hiç aklınız alıyor mu?
Bu nedenle Türkiye’de Atatürk düşüncesine uzak bireylerin yetiştirilmesi ve hatta onları iktidara taşımak Sevr meraklılarının ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir. Ancak bunlar, kendilerinin ulusun geleceğine ilişkin çirkin bir planın parçası olduklarını fark etmezlerse eğer, tarih karşısındaki durumları Damat Ferit Paşa’dan hiç de farklı olmayacaktır.
Ben şahsen bu ulusa Atatürk’ün güvendiği kadar çok güveniyorum. Çünkü bu ulus, yine ve yeniden savaşarak bağımsızlığını ele alır. Sonra da ulusun bağrından çıkacak İstiklâl Mahkemeleri dökülen kanların hesabını usulüne göre sorar, soracaktır. Ancak yitirdiklerimiz kalacaktır geriye yitirilmiş olarak…
Özellikle cumhuriyetimizi korumasız bırakma çabaları söz konusudur. Bunun yolu da cumhuriyetin emanet edildiği gençleri bu görevinden uzaklaştırmak, duyarsızlaştırmak, etkisiz hale getirmektir. Bu yolda eğitim alanı dahil gözle görülen sonuçlar da ne yazık ki yok değildir. Sevr’de yürümeye başlayanlar amaçlarına ulaşmalarına az kaldığı düşüncesiyle sevinedursalar da yolun sonu çıkmaz sokaktır, haberleri yok…
Atatürk öyle bir ışık salmıştır ki bu milletin üzerine kim ne yaparsa yapsın bu ateşi söndüremeyecektir. Özellikle artık her gün Gençliğe Hitabe tekrar tekrar okunmalı, okutulmalı ve emperyalistlerin amaçlarına ulaşmalarının yolu kesilmelidir. Atatürk bedenen 10 Kasım günü aramızdan ayrılmış olsa da onun düşünceleri ve ilkeleri her daim yolumuzu aydınlatacak ve gitmemiz gereken en doğru yolu gösterecektir.
Işıklar içinde ol ATAM. Kim ne yaparsa yapsın bu ulus seni çok seviyor. Şu sıralar gösterdiğin yoldan sapanlar, emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmeye çalışanlar olsa da gün gelecek ve gösterdiğin yolun her zaman doğru yol olduğu herkesçe kabul edilecektir. İşte o zaman hayal ettiğin Türkiye çıkacak ortaya… İşte o zaman gururla geleceğiz yanına...
|