İTÜ’de bir grup öğrenci “Müzik haramdır” başlıklı bir bildiri dağıtmış. Hani bunları dağıtana mı kızmalı dağıttıranlara mı bilemedim pek. Ülkemizde her geçen gün dinin yanlış yorumlanması ve bunun sonuçlarıyla karşı karşıyayız ne yazık ki. Daha bu bildirilerin yankıları devam ederken bir de Diyanet, "Ahlaksızlığa ve harama sevk eden müziği dinlemenin günah olduğu" yönünde bir fetva verdi.
Diyanet’in bu bildiri ardından verdiği bu fetva, ortamı daha da germekten başka ne işe yaradı bilmiyorum. Hele bir de bir konuyu en ince detayına kadar araştırıp doğrusunu iletmesi, yazması beklenen Prof. ünvanlı insanlar da bunu yapıyor ya ne demeli bilmiyorum. Ne demiyorlar ki, işte birkaçı:
- Necmettin Erbakan İlahiyat Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Orhan Çeker: “Müzik için haram diyemeyiz ama helal de diyemeyiz. İçeriği uygun olmalıdır. Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir.”
- Karatay Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finans Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren: “Çalgı aletleri, bunları çalmak, satmak ya da şarkı söylemekten para kazanmak, nefsi azdıran, örneğin diri bir kadının ya da şarabın heyecan verici niteliklerini anlatan şarkılar, çalgısız dahi olsa caiz değildir.”
- Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ekrem Buğra Ekinci: “Şarkı, ancak çalgı ve kadın sesi içermiyor, sözleri de dinen sakıncalı değilse dinlenebilir.”
- İslam Hukuku Profesörü Hayrettin Karaman: “Müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dahildir ve haramdır. Hükmün bazı istisnaları vardır: Savaşta vurulan kös ile düğünlerde çalınan tef.”
Oysa müzik, doğasının da gereği olarak insanın metafizik dünyayla iletişim kurmasını sağlar ve insanı sıradan duygulardan daha yüce ve güzel duygulara çekebilme gücü sayesinde, insan ruhunun, sınırları olmayan âlemde özgürlüğe ulaşmasına da aracı olur. Kolay icra edilebilirliği ve etkileme gücü nedeniyle pek çok din kendini müzikle ifade yoluna gitmiştir. (Ezan bile bir ezgiye sahip değil midir?)
Müzik tarih boyunca kutsallardan beslendiği gibi kutsalları da besleyen bir yapıya sahip olmuştur. Müziğin duygusal bir coşkuyu yaratma, duyguların ifadesi için meşru bir ortam oluşturma özelliği, dini ritüellere katılımı teşvik etmiştir tarih boyunca. Aynı zamanda ritüellere katılımı artırmak amacıyla da müziğin güdüleme gücünden de yararlanılmıştır. Bunun yanı sıra ritüeller bağlamında müzik, bireysel ve toplumsal tecrübeyi bir araya getirerek “biz” duygusunun meydana gelmesini sağlamaktadır.
Hemen hemen bütün dinlerin uygulama noktasında müzik önemli bir yer tutar. Müziğin etkisi ilkel dinlerden semavi dinlere kadar uzanmış ve bütün inananları etkisi altına almıştır. Hint ve Çin kültüründe müzik, dinin ayrılmaz bir parçasıdır. Örneğin Hinduizm’in kutsal kitabı Rig Veda, 1017 ilahiden oluşur. Konfüçyüs de din ve ahlak
ilişkisi bağlamında “Müzik, insani olan hislerin ifadesidir, müziğe bağlı olanlar erdemli insanlardır” ifadesiyle müziğin ahlak açısından önemini vurgulamıştır.
Yahudilikte ise müzik, net bir şekilde ifade bulmasa da önem arz ettiği görülmektedir. Hz. Davud’un güzel bir sese sahip olduğu ve mizmar adı verilen bir enstrüman çaldığı pek çok İslam ve batı kaynaklarında yer almıştır ki bu da müzikten uzak durulmadığının ispatıdır.
Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde müzik yok gibidir adeta. Ancak Hıristiyanlık devletin resmi dini olmasından sonra kiliseler ve halk üzerinde oldukça ön plana çıkmıştır. Özellikle misyonerlik faaliyetlerinde müzik önemli bir rol oynamıştır. Misyonerler, vaaz dinlemek istemeyen ve dinin çağrılarına uymayan insanlara dini, müzik ile anlatmışlardır. Sonraki dönemlerde ise kilisede ayinlerin, ibadet ve kutlamaların ayrılmaz bir parçası olmuştur.
İslam’a baktığımız zaman, Kur’an‘da ve hadislerde müzik konusunda net bir bilgi yoktur. Ancak, Hz. Muhammed’in dinlendirici mahiyette, kötülüğe ve zarara sebep olmayan oyun ve eğlencelere müsaade ettiği kaynak kitaplarda yer alır. Bunun yanı sıra tarikat ve cemaatlerde, tasavvufi alanda müzik oldukça önemli bir yer edinmiştir. Özellikle Mevlevilik, müziği kendisinin ayrılmaz bir parçası olarak görür. Önceki dönemlerde Mevlevihaneler konservatuar işlevi görecek kadar bu konuda ilerlemişlerdi ve çok iyi müzisyenler, besteciler yetişmiştir. Ney eşliğinde yapılan sema ayini de bunun en açık örneği değil midir? Bu konuda Mevlana “Güzel ses dinlemek âşıklara gıdadır, çünkü güzel ses dinlemekte kalp huzuru ve Tanrı’yla beraber olma zevki vardır” diyerek müziğin önemine dikkat çekmiştir.
Tüm bunlara rağmen yukarıda da örneklerini verdiğim gibi bazı din alimleri müziğe şiddetle karşı durmuşlar ve müziği İslam dışı unsur olarak yansıtmışlardır, yansıtmaya da devam etmektedirler. Bundan değil midir bir üniversite ortamında böylesi bir broşür dağıtmak, dağıttırmak… Tüm bunlar aslında müziğin tam olarak ne anlama geldiğini bilmemelerinden kaynaklanıyor.
Müzik öncelikle ses demektir. Bu anlamda da müziği yasaklamak, sesi yasaklamak demektir. Bu durumda müziğe haram diyenler, Aristo mantığıyla hareket edersek sese de haram demiş oluyorlar. O halde önce kendi seslerini kesmeleri gerekmez mi? Oysa insan sesi haram değildir ve Allah’ın verdiği en önemli nimetlerden biridir. Bunu çarpıcı bir şekilde ifade eden Abdülkadir Meragi’nin, Makasıd adlı eserinin girişinde bir “gülbank” tarzı “hamdele” yer almaktadır. Onu bir okusunlar derim onlara.
Müzik, ya insan sesidir veya çalgı sesidir. Müzik insan sesidir denirse az önce açıkladığım gibi ona karşı çıkamaz. Çalgı sesi denirse, bunun da iyi anlaşılması gerekir. Bir defa bilinmelidir ki müzik, çalgının kendisi değil, çalgının teline vurmakla ortaya çıkan sestir, çalgının boşluğuna üflemekle çıkan sestir, çalgıya vurmakla çıkan sestir. Yani sonuç, yine sestir, ses çeşitlerinden bir sestir. İnsan sesindeki çeşitlilik gibi, çalgı seslerinde de çeşitlilik vardır. Çalgılardan elde edilen her ses müzikte kullanılamaz, müzikte kullanılabilen seslere perdelere uygun/uyumlu ses diyoruz, uyumsuz sesler müzik yapımına uygun olmayan seslerdir, çalgının sesi dediğimizde kastettiğimiz, çalgının kendisinden elde edilen değil, çalgıdan üretilen sestir. Bu nedenledir ki çalgı sesi haramdır denirse, çalgıya haram denmiş olmuyor;
perdeli/uyumlu sese haram demiş olunuyor (uyumsuz olan sesler zaten müzik bilimince yasak seslerdir), bu durumda da az önceki şeye çıkıyor. Kısacası ses yasak değildir ve yasaklanamaz.
Perdeli ses, insan boğazı ile de yapılabiliniyor. Bir annenin ninnisi gibi; Ezan ve Kur’an okumak gibi. Perdeli sesi diğerlerinden ayırmaya çalışan yasakçıların yanlarında ses frekansı ölçer araçla gezmeleri gerekmez mi? Bu sesi duyduklarında hemen onu bulup, kim veya ne bu sesi çıkarırsa cezalandırmaları gerekmez mi? O durumda zavallı kuşlar… Önce onlar cezalandırılırdı herhalde. Tabii bir de perdeli ses çıkaramayan müezzinler de girerdi potaya. Ne olacaktı o zaman?...
Dağıtılan broşürde bir de şarkı söyleyenin söylediği güftelerdir: açık saçık sözlerdir. Ama ne yazık ki bunların müzikle bir ilgisinin bulunmadığını göremiyorlar. İlgi ikinci derecedir ve bu sözler salt müzik değildir; bunlar şiirdir, sözdür, kelimelerdir. Şiir olmasa da müzik olacaktır. Eğer şiirlerdeki bu ifadelere karşı iseniz, o zaman Kur’an’dan tutun da birçok edebi eserde yer alan buna benzer ifadelere de karşı çıkmanız gerekmez mi? Açık saçık sözler, söz unsurudur, müziğin asıl unsuru değildir, müzik ile pek ilgili değildir. Perdeli ses çıkarmak için ille de açık saçık sözleri haykırmak gerekmez ki. O nedenle boşuna debelenmeyin, zira basit mantıkla “müzik haramdır” demekle, açık saçık sözleri yasaklamış olmuyorsunuz, olamazsınız.
Tarih boyunca anlatılan güzel ezan dinlemekle nice insanın Müslüman olduğuna dair anlatıları duymayan kalmamıştır sanırım. Müezzinin makamla ezan okuması istenir, yetmezmiş gibi güzel sesli olmasına da özen gösterilir. Üstelik Hz. Muhammed de güzel okumayı istemiştir, değil mi? Harfleri doğru çıkarmanın ilmi “tecvit”tir. Tecvit, harf dediğimiz sesleri uyumlu ve düzgün çıkarma bilgisine verilen isimdir. Müzikte ise buna perdeli sesler/uyumlu sesler bilgisi denir.
Müziğe bir başka bakış “boş zaman sosyolojisidir”. Yani müzik, boş işlerle uğraşıdır anlayışı. Konuyu müzik boş iş değil, sanattır diyerek açıklamak olasıdır. Ancak konuyu bazılarının anlayacağı bir şekilde açıklayalım isterim. Hani bütün dinlerde birinin dedikodusunu yapmak yasaklanmıştır. Bir şeyle meşgul olmayan insan dedikodudan başka ne yapacak peki? Oysa müzikle uğraşı kişiyi boş zamandan alıkoyan en güzel araçtır. Bu anlamda da müziğin toplumsal birçok yararı vardır. Aslında önerim nedir biliyor musunuz? Biraz müzik felsefesi ve sosyolojisi okuyun. İşte o zaman anlarsınız müziğin ne kadar bulunmaz bir şey olduğunu.
Müziğe bakışlardan biri “kötülüğe götüren yollardan biri” şeklindedir. Oysa biliyoruz ki müzik bıçak değildir. Bıçak insanı öldürür, ama müzik insanı kötüye götürmediği gibi, onu kötü bir yola da sürüklemez. Bir defa hiçbir müziğin insanı kötülüğe zorlayacak gücü yoktur. Ancak başka çevre koşulları ile belki o da belki böylesi bir sonuç verir. Kötülüğe sürüklenmek bir müzik sorunu değil, çevre sorunudur. Müziği değil, ortamı yasaklamak gerekir, ortamın kötü olmasında da müziğin suçu yoktur.
Tekrar ve tekrar söylüyorum ki müzik demek ses demektir; düzenlenmiş sestir. Müziğe haram demeniz, müziğin hakkına tecavüz ettiğiniz, hatta kendi sesinizi kesmek zorunda kalacağınız anlamına gelir diyorum. Bırakın insanlar müzik yapsınlar, müzik sanattır, ince sanattır, ince zevktir. Önyargısız dinleyin, göreceksiniz o zaman müzik ne demekmiş. Müziğin dinde “haram” olduğunu söyleyenlere
sesleniyorum. Önce müziğin ne anlama geldiğini iyi kavrayın ve Allah’ın yasaklamadığı şeyleri insanlara yasaklamaya çalışmayın...
|