'Halk' dediğin nedir ki zaten? Tamamen soyut bir kavram. Halk, marangozdur, terzidir, tezgâhtardır, doktordur, öğretmendir... Halk somut ve farklı bireylerden oluşuyor. Onları ortak tutan şeyin, 'kibire karşı öfke, açlığa karşı isyan' olmasını hayal ederim. Halk, 'güllabici odunlarla dövülendir...'
Hepsinin nüfus sayımlarında kağıtlara geçirilmeyen özellikleri vardır: Halk, benim mesela; kapı komşularım, sıfır muhteris ama işini yaz kış yapan, kışın şehirde kalan, hemşerilerini de kollayan bakkalımız, sanki bir çile odasında, yalnız kalması gerekirken, kalabalıklarla uğraşıp geceleri ağlayan kadınlarımız; güzel şarkılarla hastalarını avutup, yalnız yaşarken yüzü süzülen hemşirelerimiz, ölümü bile göze alıp 'ölümsüz' kalmayı becerenler… Sonra benim bir kayıp cennet olarak gördüğüm çocukluğum ve onun insanları...
Şimdi ise o halk bir anlamda ikiye bölünmüş… Bir yarısı diğer yarısına terörist demekte ve linç için adeta fırsat kollamakta… Barış demek ise büyük bir suç olmuş…
“Ecel geldi, öldü” diyorlar. “Ölüm insanlar için” diyorlar. “Fıtratında var” diyorlar. Ama bizdeki ölümler…
Soma’da madende ölmüştük ama suçluyu işçilerin arasında aramıştık.
Ankara’da ölmüştük, suçlu “mutlaka mitinge katılanlardır” denilmişti.
IŞİD tarafından yakıldık, görmezden gelindik.
Her geçen gün kefenler biçiliyordu her birimize.
Ekonomik büyümenin büyük ülküsü için iş cinayetlerinde ölüyorduk.
Cihat yolunda ölüyorduk.
Devlet düşmanlarına karşı büyük bir seferdeydik. Ölüyorduk.
Dört bir yanımız düşmanla çevriliydi.
Yanı başımızda düşmanlar vardı.
Cephelerde savaşırken ölüyorduk.
Kentler yıkılıyordu.
Ormanlar yok ediliyordu.
Derelere set çekiliyordu.
Her şey daha fazla büyümek içindi.
İş makineleri tanklara, askerler, işçilere karışıyordu.
Mezarlar birbiri ile yarışıyordu.
3. Köprü,
3.Havalimanı,
Suriye’de yıkılan kentler,
Doğu’da teröristleri saklıyor diye yıkılan kentler.
Kanal İstanbul Projesi,
Hepsi büyük bir projenin parçası görünümündeydi…
Biz iş cinayetlerinde, sokak ortalarında patlayan bombalarla, tecavüz sonrası ölümlerle, kadın cinayetleriyle, araba kazalarıyla…vb. ölmeye devam ediyorduk.
Giderek sıradanlaşıyor yaşam. Birileri bizlere at gözlüğü takmaya çalışıyor. Okumak fikri tarih olmuş. Kölelik hiç ölmedi ama insanlık ölmüş çoktan. Verim hesabı yapıyor herkes. Oysa vereceklerimiz çoktan alınmış elimizden. Ölüyoruz gün be gün.
Eğer medeniyet dedikleri, demokrasi dedikleri buysa istemiyoruz.
Şuan şairini anımsayamadım, affetsin beni ama okuduğum bir şiirde: "O arenadaki gladyatör, seni öldüremediği için öldü." deniliyordu.
Birileri ölmesin diye mi ölüyorduk yoksa?...
|