Bu ismi çok önceden de biliyorduk ama Türkiye’de adının duyulmaya başlanması Mayıs 1997 yılında olmuş. Firma devlete resmen başvuru yaparak Orhangazi’de nişasta fabrikası kurmak istediğini belirtir. Oysa o bölge "İznik Gölü Çevre Düzeni İmar Planı"nda "Tarımsal Niteliği Korunacak" kapsamındadır.
Günümüzde tüm dünya temiz su kaynakları için savaşırken, bir Amerikan şirketi, Bursa için stratejik öneme sahip İznik Gölü'nün dibinde fabrika kurmak istemektedir ve siyasetçimiz, bürokratımız bu isteğe olumlu yanıt verebilmek için adeta çırpınmaktadır ki en sonunda amaca ulaşıldı.
Bakanlar Kurulu 9 Aralık 1997 tarihli toplantısında, ileride çok tartışılacak ve dava konusu olacak şu kararı alır:
"Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın 5.12.1997 tarih, 11924 sayılı yazısı dikkate alınarak, Bursa-Orhangazi İlçesi Gemiç ve Gürle Köyleri Karapınar mevkiinde bulunan ve toplam 194.072 metrekare büyüklüğündeki 6 parselden oluşan arazilerin Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi'nce yapılacak olan tarımsal yatırımın kuruluş yeri olarak belirlenmesinin uygun olacağına, 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 5/b maddesine göre karar verilmiştir."( )
Bu kararın altındaki imzalar şu kişlere aittir:
Başbakan Mesut Yılmaz, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Milli Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin, Devlet Bakanı Güneş Taner, Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan, Devlet Bakanı Işın Çelebi, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel, Bayındırlık ve İskan Bakanı Yaşar Topçu, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşar, Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı Prof. Dr. Orhan Güvenen...
Bu karar başta dönemin Bursa Valisi Orhan Taşanlar ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker ve bu projeye izin vermeyen DSİ Müdürlüğü çok şaşırmış, bu yönde raporlar tutmuşlardır. Hatta firmaya ille de fabrika için bir alan verilecekse de Karacabey ilçesi adres olarak gösterilmişti. Ancak Cargill İznik Gölü yakınında ısrarcı olmuş ve kararı aldırmıştır.
O günlerde, Bursa kamuoyu ayağa kalkar. İktidarıyla, muhalefetiyle Bursa milletvekilleri, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası, akademik meslek odaları, esnaf örgütleri, sanayici ve iş adamı dernekleri ile toplam 52 örgüt ortaklaşa bir basın açıklaması yapar. Açıklama Bursa Ticaret ve Sanayi Odası'nda gerçekleştirilir.
Bu açıklama belki de Bursa tarihinin en kapsamlı, yelpazesi en geniş, hemen hemen her kesimden destekle yapılan, Bursa için, ülke için bir isyan açıklamasıdır.
"Biz aşağıda imzası bulunan meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları olarak, Orhangazi İlçesi İznik Gölü yakınında birinci sınıf tarım arazisi üzerine Cargill firması tarafından kurulmak istenen nişasta fabrikasına aşağıda açıkladığımız nedenlerden dolayı, yerine karşı olduğumuzu beyan ediyoruz" diye başlayan açıklamada "yerine karşıyız" vurgusu yapılır.
Sermaye düşmanlığı değildir niyet. Gerekçeler madde madde sıralanır:
*Tesisin kurulacağı alan birinci sınıf tarım arazisidir, DSİ Sulama Projesi kapsamındadır.
*Yüzbin zeytin ağacı bir damla su beklerken söz konusu tesis günde 3 bin 500 ton yer altı suyu kullanacaktır. Bu 90.000 nüfuslu bir kentin su ihtiyacına tekabül etmektedir.
*Bölgede mısır üretiminin artırılacağı söylenmektedir. Oysa Bursa ve çevresinde üretilen mısır, tesisin kapasitesinin % 14'ünü karşılamakla birlikte nişasta yapmaya uygun kalitede değildir.
* İşlenecek mısır Arjantin'den getirilerek bizim birinci sınıf tarım topraklarımızda ve birinci sınıf suyumuz ile işlenecektir.
* Yeraltı su seviyesi düşeceğinden İznik Gölü havzasını besleyen su rezervinde de azalma meydana gelecektir.
* Koruma kurulu izni alınmaksızın ve doğal SİT kararları hiçe sayılarak uygulama yapılmaktadır.
* Hukukun verdiği kararlar uygulanmamaktadır.
* Teknolojinin en son gelişmeleri dikkate alınarak bir arıtma tesisi yapılsa dahi Karsak Deresi'nin debisi günde 3.500 ton atığı kaldırmayacaktır.
* Karsak Deresi'nde ötrafikasyon (Su kaynaklarının, su hayatını besleyen azot ve fosfor gibi elementlerle zenginleşerek kalitesinin bozulması olayı) oluşacak ve doğal denge bozulacaktır.
* Gemlik Körfezi üzerinde birikecek köpük tabakası suyun hava ile irtibatını keserek suyun oksijen ihtiyacının artmasına neden olacaktır.
* Tesisin, tarıma dayalı bir sanayi olduğu söylense de tam anlamıyla kimyasal bir tesistir.
* Bu tesis bölgede bundan sonraki yatırımlara emsal teşkil edecektir.
* Bu tesise ve yabancı yatırıma değil, sadece yerine karşıyız.
İşte o gün bugün Bursa Barolar Birliği ve eski milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır hükümetin kapısını arşınlamış, bir sonuç alamayınca da yargı yoluna gitmişlerdir. Bu yargı sürecinde defalarca yürütmeyi durdurma kararı aldırmalarına rağmen her seferinde bir çıkar yol bulunmuş ve Cargill yoluna devam etmiş, ettirilmiştir. Bu sürecin tüm ayrıntılarını http://www.bursabarosu.org.tr/paylasim/File/dosyalar/2018/pdf/cargill.pdf adresinden indirebileceğiniz kitap ile öğrenebilme şansına sahipsiniz.
En son çare olarak da AİHM’e başvuru yapıldı. 19 Haziran 2018 tarihinde ise AİHM kararını açıkladı ve Cargill’in kurduğu fabrikanın yasadığı olduğuna hükmetti. Yıllardır verilen tüm mücadelelere rağmen o fabrikanın kurulmasına ve işlemesine devamlılık sağlayanlar bakalım bu karar karşısında ne yapacaklar? Kararın gereklerine uyulacak mı, yoksa daha önce ülkemizdeki mahkeme kararlarının yok sayıldığı gibi yok mu sayılacak? Gerçekten de tüm bunlar merak konusudur.
Bir de ilginç bir durum var ki Birgün gazetesi hariç hiçbir yayın organında ve hiçbir köşe yazısında bu konudan bahsedilmedi. Yer verilmedi. Tabii o da düşündürüyor!...
Cargill’in faaliyetlerinin durdurulmasına ilişkin daha önce verilen 10’u aşkın karar uygulanmadığını ve fabrikaya karşı geçmişte defalarca ‘ruhsat iptali’ kararları verildiğini biliyoruz.
Bakalım bundan sonra neler olacak?
Bu kararın gerçekliğini görmeniz açısından da hem İngilizce hem de Türkçeye çevrilmiş metnini sizlere aşağıda iletiyorum. Ancak önce Türkçesi:
AİHM-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi-İKİNCİ DAİRE-BURSA BAROSU BAŞKANLIĞI VE DİĞERLERİ- TÜRKİYE’YE KARŞI DAVASI-(Başvuru no 25680/05)- KARAR-STRASBOURG-19 Haziran 2018-
İKİNCİ DAİRE
BURSA BAROSU BAŞKANLIĞI VE DİĞERLERİ
TÜRKİYE’YE KARŞI DAVASI
(Başvuru no 25680/05)
KARAR
STRASBOURG
19 Haziran 2018
Bu karar, Sözleşme’nin l’article 44 § 2 maddesinde belirtilmiş olan şartların gerçekleşmesi halinde kesinleşecektir. Şekli düzeltmelere konu olabilir.
Bursa Barosu Başkanlığı ve diğerleri Türkiye’ye karşı davasında,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (ikinci daire), aşağıdaki üyelerden oluşmaktadır :
başkan, Robert Spano,
hakimler,Paul Lemmens,
Ledi Bianku,
Işıl Karakaş,
Valeriu Griţco,
Jon Fridrik Kjølbro,
Stéphanie Mourou-Vikström,
ve Stanley Naismith, daire katibi,
22 Mayıs 2018’de mahkeme salonunda görüştükten sonra
Aynı tarihte kabul edilen işbu kararı vermiştir :
PROSEDÜR
1. Davanın esasında Bursa Barosu Başkanlığı («Bursa Barosu »), Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği ve isimleri 5. paragrafta belirtilmiş olan diğer 21 Türk vatandaşı başvuran (« başvuranlar ») tarafından Türkiye’ye karşı yöneltilen başvuru (no 25680/05) bulunmaktadır. Başvuranlar 1 Temmuz 2005 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin («Sözleşme ») 34. maddesi uyarınca Mahkemeye başvurmuşlardır
2. Başvuranlar, Mahkeme önünde, Bursa Barosu Avukatları C. Özcan, A. Arabacı, Ş.C. Taşkın et N. Bener tarafından temsil edilmişlerdir. Türk hükümeti (« Hükümet ») kendi temsilcisi tarafından temsil edilmiştir.
3. Başvuranlar, Orhangazi’deki bir nişasta fabrikasının inşasına ve işletilmesine izin veren idari işlemleri iptal eden nihai ve bağlayıcı mahkeme kararının uzun süre boyunca uygulanmamasından şikayetçi olmuşlardır. Ayrıca, bu fabrikanın inşasının ve işletilmesinin yaşama haklarına olduğu kadar özel ve aile hayatına saygı haklarına karşı bir ihlal teşkil ettiğini iddia etmişlerdir. Sözleşme'nin 2., 6., 8. ve 13. maddelerinin ihlal edildiğinden şikayetçi olmuşlardır.
4. Başvuru, 22 Mart 2010 tarihinde Hükümete tebliğ edilmiştir.
……..
……..
……
…….
B. Esas Hakkında
1. Tarafların Savları
117. Başvuranlar, etkili adil korunma haklarının ihlal edildiğini savunmaktadırlar. Bu hususa ilişkin olarak, ne fabrikanın faaliyetlerini durdurmasını emreden ne de buna ilişkin idari işlemleri iptal eden yargı kararlarının yetkililer tarafından icra edilmediğini belirtmektedirler. Fabrikanın çalışmasının, izinlerin yürütülmesini durduran kararların ardından, 2000 yılında sadece 45 gün durdurulduğunu vurgulamaktadırlar. Ayrıca, bu yargı kararlarının etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak yerine, fabrikanın yasal statüsünü düzenlemek için çeşitli önlemler benimsediğini düşündükleri yetkililerin davranışlarını sorgulamaktadırlar.
118. Hükümet, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 2007 ve 2008 yıllarında değiştirildiğini belirtmektedir. Bu değişikliklerin, tesisin belirli koşullar altında çalışmaya devam etmesine izin verdiğini belirtmektedir. Cargill şirketi tarafından 9 Şubat 2007 tarafından yapılan bir talep sonrasında, söz konusu iznin verildiğini ve başvuranlar tarafından sunulan yürütmeyi durdurma talebinin mahkemeler tarafından verildiğini eklemiştir (yukarıda paragraf 90). Hükümet, Cargill şirketinin faaliyetlerine devamının yasal temeli olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla Hükümete göre, önceki kararların icrası sorunu artık söz konusu değildir ve başvuranların idareye karşı başvurusu konusuz kalmıştır.
119. Yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin olarak, Hükümet bunların yerine getirildiğini savnmaktadır. Cargill şirketinin faaliyetlerinin 20 Ekim 2006’da durdurulduğunu ve şirketin daha sonraki yasal değişiklik sonrasında faaliyete geri döndüğünü açıklamaktadır.
2. Mahkemenin Değerlendirmesi
a) Davaya İlişkin Olan İlkeler
120. Mahkeme, bir yargı kararının icrasının, adil yargılanma hakkının cihetlerinden biri olduğunu defaatle ifade etmiştir (Hornsby / Yunanistan, 19 Mart 1997, § 40, 1997-II, ve Simaldone /. İtalya, 22644/03, § 42, 31 Mart 2009). Aksi takdirde, Sözleşme'nin 6/1. Maddesinin sunduğu güvenceler, herhangi bir faydalı etkiden mahrum kalacaktır. Vatandaşların etkili bir şekilde korunması (ilkesi), Devlete veya organlarına kararı yerine getirme yükümlülüğü yüklemektedir. Eğer Devlet kararı uygulamayı reddeder, ihmal eder veya geciktirirse ; vatandaşın tüm yargılama süreci boyunca istifade ettiği 6. madde güvenceleri varlık sebeplerini kaybedeceklerdir (Hornsby, § 41). Sonuç olarak, bir yargı kararının uygulanması aşırı ölçüde engellenemez, geçersizleştirilemez veya geciktirilemez (Bourdov / Rusya, 59498/00, § 34, AİHM 2002-III). Ayrıca hüküm kısmi değil tam ve eksiksiz şekilde uygulanmalıdır (Sabin Popescu / Roumanie, 48102/99, §§ 68-76, 2 Mart 2004, ve Matheus / Fransa, 62740/00, § 58, 31 Mart 2005). Esasen, ulusal yargı tarafından bir defa kesin karar bir verildiğinde, icra edilecek karar, hakkın sahipleri için mümkün olduğunca hukuki güvensizlik ve belirsizlik yaratmamak amacıyla, kamu makamları tarafından makul bir açıklık ve tutarlılıkla uygulanmalıdır (Apanasewicz, § 73).
121. Diğer yandan, hukuki güvenlik, kesin hüküm ilkesine, yani yargı kararlarının kesin niteliğine saygıyı gerektirir (Brumărescu/ Romanya [BD], 28342/95, § 62, AİHM 1999‑VII). Filhakika, kesin kararların devamlı sorgulanması ve tekrar tekrar iptal edilme olasılığı ile karakterize edilmiş bir hukuk sistemi, Sözleşme’nin 6/1. maddesini ihlal edecektir (Sovtransavto Holding / Ukrayna, 48553/99, §§ 74, 77 ve 82, AİHM 2002-VII). Yargı kararlarının bu şekilde sorgulanabilmesi hem hakimler hem yürütme organı üyeleri için (Tregoubenko / Ukrayna, 61333/00, § 36, 2 Kasım 2004) hem de adli olmayan makamlar (Agrokompleks / Ukrayna, 23465/03, §§ 150‑151, 6 Ekim 2011) için kabul edilemezdir. Bu ilkeden, ancak esaslı ve zorlayıcı nedenlerin gerektirdiği durumlarda feragat edilebilir (Riabykh / Rusya, 52854/99, § 52, AİHM 2003‑IX).
122. Nihayet Mahkeme, görevinin, belirli bir durumda yetkililerin Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında kendilerine yüklenmiş olan pozitif yükümlülüklere uyup uymadığını incelemek olduğunu ve daha önemlisi yetkililerin bir yargı kararının uygulanmasını temin etmek için başvurdukları tedbirlerin elverişli ve yeterli olup olmadığını incelemek olduğunu hatırlatmaktadır. Pozitif yükümlülüklerine riayeti temin etmek için elverişli ve yeterli bir yasal cephane (arsenal juridique) ile mücehhez olmak her bir Devletin yükümlülüğüdür (Apanasewicz, § 74).
b) Bu İlkelerin Somut Davaya Uygulanması
123. Mahkeme, görülmekte olan davada ihtilafın esas olarak, farklı ölçeklerdeki imar planlarını değiştiren çeşitli idari işlemlerin ve Orhangazi’de (Bursa) bir tarım arazisine bir nişasta fabrikasının kurulmasına ilişkin idari izinlerin iptaline ilişkin olarak idare mahkemelerinin verdiği kararların uygulanmasına ilişkin olduğunu belirtir. 26 Mart 2008’de bir kanun değişikliği yapılmasının ardından, Bursa valiliği 21 Kasım 2008’de Cargill şirketine yeni bir izin vermiştir (yukarıda paragraf 94), ve dosya münderacatına göre fabrika hala faaliyet halindedir.
124. Mahkeme, fabrikanın 1998-2000 yıllarında inşaasının ve devamında 2000 yılından itibaren faaliyetlerinin, çeşitli ölçeklerdeki imar planlarının tadili ve bu değişikliklere dayanarak verilen idari izinler gibi çeşitli idari işlemlere dayandığını gözlemlemektedir. Bununla birlikte, 12 Ocak 1999’dan beri devam eden iç hukuk yargılamaları sırasında (yukarıda paragraf 29), ulusal mahkemeler tarafından bu idari işlemlerin yürütülmesini durduran bir çok ihtiyati tedbir kararının alındığı konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. Söz konusu işlemler daha sonra kesin olarak iptal edilmişlerdir.
125. Mahkeme, yukarıda mezkur kararların fiilen uygulanıp uygulanmadığı sorunu hakkında tarafların görüşlerinin farklılık gösterdiğini belirtmektedir. Hükümete göre, tesisin faaliyetleri 12 Ekim 2006’da kesintiye uğramış iken, başvuranlar ancak 2000 yılında sadece 45 günlüğüne durdurulduğunu savunmaktadırlar.
126. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 21 Kasım 2009 tarihli kararında, söz konusu kararların usulüne uygun olarak/gerektiği gibi uygulanmadığını tespit ettiği için, Mahkeme bu ayrılık üzerinde durmanın gerekli olmadığını düşünmektedir (yukarıda paragraf 78). Yüksek yargı, söz konusu yargı kararlarıyla ilgili yetkililerin davranışlarını ayrıntısıyla inceledikten sonra, Başbakan’ın, Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın ve Gemlik Belediye Başkanı’nın imkanları varken idare mahkemelerinin kararlarını uygulamadıklarının sabit olduğu sonucuna varmıştır. Bu sonuca varırken özellikle şu değerlendirmede bulunmuştur :
« İdare mahkemelerinin kararları kesinleşmeden önce ve sonra, başvuranlar, bu kararların uygulanmasını sağlamak için yetkili makamlara yazılı ve sözlü ihtarlarda bulunmuşlardır. İdare hukukunun genel ilkeleri uyarınca, bir idari işlemin iptali bu işlemin hiç doğmamış gibi kabul edilmesiyle sonuçlanır. Ancak mevcut davada yetkililer, yargı kararlarını takiben sorumlu oldukları
görevlerini yerine getirmemişlerdir. Nişasta fabrikasının faaliyetlerini durdurmaları gerekirken, söz konusu kararların uygulanması mahiyetinde olmayan resmi uyarılar göndermekle yetinmişlerdir. Fabrikanın inşaası ve tesisi için gerekli izinleri veren Çevre ve Şehircilik Bakanı, söz konusu izinlerin geri alınması için harekete geçtiği izlenimini uyandıracak hiçbir eylemde bulunmamıştır. Başbakanlığa bağlı Yüksek Planlama Kurulu bir yatırım izni vermiş ve bu işlemin yürütülmesi mahkeme kararları ile durdurulmuş olsa da, fabrika Başbakan tarafından bizzat imzalanmış bir mektupla, faaliyetlerine devam edebileceği hususunda bilgilendirilmiştir. Benzer şekilde, bu mektupta, mezkur işlemin ileride kesin olarak iptal edilmesi ihtimaline karşın, fabrikanın faaliyetlerinin devam edebilmesi için idari ve yasal bir temel sağlamak amacıyla yeni girişimlerde bulunulduğu anlaşılmaktadır. » (PARAGRAF 78’DE AYNISI VAR)
Mahkeme, alt mahkemeler için bağlayıcı olan ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesi uyarınca uymak zorunda oldukları (yukarıda paragraf 104) yüksek yargının bulgularına katılmaktan başka bir şey yapamaz.
127. Ayrıca Mahkeme, Hükümete göre 2007’deki kanun değişikliğinden önce verilmiş kararların uygulanması hususunda artık alakasız olduğu için ve başvuranların idareye karşı yaptıkları başvuru konusuz kaldığı için Hükümeti takip edemeyecektir (ne saurait par ailleurs suivre le Gouvernement). Esasında Mahkeme, Bursa idare mahkemesinin 14 Mart 2008 tarihli kararıyla, 31 Ocak 2007 tarihli kanun değişikliği sonrasında verilmiş olan faaliyete devam iznini de iptal ettiğini ve bu kararın 21 Mayıs 2015 tarihinde kesinleştiğini gözlemlemektedir (yukarıda paragraf 90-91). Taraflar, bu kararın hiçbir zaman uygulanmamış olduğuna itiraz etmemektedir.
128. Bu nedenle Mahkeme, 12 Ocak 1999’dan itibaren, Bursa Valiliği’nin faaliyetlerine devam edebilmesi için Cargill şirketine yeni bir izin verdiği 21 Kasım 2008’e kadar, idari yargı kararlarının gerçekten uygulanmadığı sonucuna varmıştır.
129. 26 Mart 2008 tarihinde yapılan kanun değişikliğinden sonraki döneme ilişkin olarak (5751 sayılı kanun, yukarıda paragraf 92), bu değişikliğin Hükümet'in işaret ettiği gibi tarım dışı faaliyetlerde kullanılan tarım arazilerinin durumunu düzenleme olasılığını ortaya koyduğu doğrudur. Esasında Cargill şirketi, 21 Kasım 2008 tarihinde bu yeni kanuna dayanan, daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanmış olan (yukarıda paragraf 92-99) bir izin elde etmiştir.
130. Mahkeme, başvuranların buna karşı da idare mahkemeleri önünde bir iptal davası açtıklarını gözlemlemektedir (yukarıda paragraf 95). Bu nedenle Mahkeme, ne elindeki bilgilere göre ulusal mahkemeler önünde devam eden bu yargı sürecinin sonucu üzerinde tahminde bulunmanın ne de bu kanun değişikliğinin kesinleşmiş kararların uygulanmasını amaçlayıp amaçlamadığını bilmenin gerekli olmadığı kanaatindedir.
131. Ancak Mahkeme, davanın özel şartlarında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yukarıda mezkur kararında (paragraf 78 ve 139) fabrikaya ilişkin yatırım izninin ileri tarihteki kesin iptaline rağmen, Başbakan tarafından imzalanmış ve Cargill şirketini faaliyetlerinin devamının sağlanması için idari ve yasal bir temel sağlamaya yönelik olarak yeni girişimlerde bulunulmuş olduğu konusunda bilgilendiren mektubu eleştirdiğini gözlemlemektedir. Söz konusu kanun değişikliklerinden sonra fabrikanın faaliyetlerine bu yeni kanun metnine dayanarak verilen yeni izinler temelinde devam edebildiği de anlaşılmaktadır. Mahkeme, hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından birinin, mahkemelerin herhangi bir uyuşmazlığa ilişkin verdiği kesin kararın bir daha sorgulanamayacağı olduğunu hatırlatmaktadır (Brumărescu, § 61). Bununla birlikte, söz konusu değişiklik birçok nihai yargı kararının etkisiz hale getirilmesi ve dahası, söz konusu kararların uygulanamamasıyla sonuçlanabilecektir (karşılaştırın Gorraiz Lizarraga ve diğerleri, § 72).
132. Bu unsurlar Mahkemenin; ulusal makamların, uzun yıllar boyunca kesin ve bağlayıcı bir çok yargı kararına riayet etmeye yönelik gerekli tedbirleri almaktan kaçınarak, başvuranları etkin bir yargısal korumadan ve Sözleşme’nin 6/1. maddesi hükümlerinin etkili şekilde uygulanmasından yoksun bıraktığı sonucuna varması için yeterlidir. Sonuç olarak, mezkur hüküm ihlal edilmiştir.
III. SÖZLEŞMENİN 2. VE 8. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
133. Başvuranlar, Sözleşme’nin 2. ve 8. maddelerine dayanarak, Orhangazi’de bir nişasta fabrikasının inşaası ve çalışmasına için verilen iznin yaşam hakları ile özel ve aile hayatına saygı haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
134. Mahkeme, söz konusu fabrikanın faaliyetlerine devam etmesinin çevre üzerindeki kirletici etkileri ulusal mahkemeler önünde tartışılmış olsa da, öncelikle ele alacağı konunun, imar planlarının değiştirilmesi ve bu değişikliklere dayanarak verilen izinler dolayısıyla yargı kararlarının uygulanmaması olduğunu başından beri mülahaza etmektedir. Bu nedenle ve bu davanın olgularını, tarafların tezlerini ve Sözleşme’nin 6/1 maddesi çerçevesinde formüle ettiği sonuçları göz önünde bulundurarak Mahkeme, mevcut başvurunun ortaya çıkardığı temel hukuki sorunları değerlendirdiği ve Sözleşmenin 2. ve 8. maddeleri kapsamındaki şikâyetlerin kabuledilebilirliğini ve esasının incelenmesine gerek olmadığı kanaatindedir (Centre for Legal Resources on Behalf Valentin Câmpeanu / Romanya [BD], no 47848/08, § 156, AİHM 2014 ; ayrıca bakınız, mutatis mutandis, Gorraiz Lizarraga ve diğerleri, § 75).
IV. SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI
135. Sözleşme’nin 41. Maddesi uyarınca,
« Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder. »
136. Mahkeme, başvurucuların başvuru formlarında, Sözleşme ihlallerinden dolayı maruz kaldıklarını düşündükleri manevi zarar karşılığında parasal tazminat almak istediklerini ve ayrıca bazı masraf ve giderler için bir meblağ talep ettiklerini belirtmektedir. Başvuru dilekçesinin komünike edilmesi esnasında başvuranların temsilcilerine gönderdiği mektupta Mahkeme, yargılamanın daha erken bir aşamada verilen, başvuranların adil tazmin temennilerine ilişkin bildirimin, incelemeler sürerken bu amaç için bir "talep"te bulunmamayı telafi etmeyeceğini açıkça hatırlatmıştır. Genel ilkeler ve konuya ilişkin yerleşik uygulamalar ışığında Mahkeme, başvuranların yargılama usulünün başlangıç ve nizasız aşamasında muhtemel bir parasal tazminat alma temennilerini bildirmiş olmalarının, Mahkeme İç Tüzüğü’nün 60. maddesi anlamında bir « talep » olarak mütalaa edilemeyeceğini belirtir (kararda anılan genel ilkelere bakınız: Nagmetov / Rusya [BD], 35589/08, §§ 57-61, 30 Mart 2017). Ayrıca Mahkeme, 2010’dan beri daire önünde devam eden yargılama çerçevesinde, başvurunun komünikasyonu aşamasında adil tazmin « talebi»nde bulunulmadığına ilişkin bir itirazın mevcut olmadığını da belirtir. Bu nedenle Mahkeme, başvuranlara bu bağlamda tazminat vermek için herhangi bir neden olmadığı kanaatine varmıştır.
BU GEREKÇELERLE MAHKEME
1. Oybirliği ile, Sözleşme’nin 6/1. maddesiyle ilgili olarak Ali Arabacı, Ali Rahmi Beyreli, Nadir Erol, Levent Gençelli, Mustafa Özçelik ve Yahya Şimşek’in başvurlarının kabuledilebilir olduğuna karar vermiştir;
2. Oybirliği ile, başvuranlardan Bursa Barosu, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Eralp Atabek, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü et İsmail İşyapan, Nalan Bener, MM. Okan Dursun, Niyazi Sinan Doğan, Erol Çiçek, Şaban Cankat Taşkın, Lütfü Kirayoǧlu, Cumhur Özcan, Zeliha Şenay Özeray ve Öznur Çiçek tarafından yapılan şikayetin kabuledilemez olduğuna karar vermiştir ;
3. Yukarıda belirtilen altı başvuran hakkında Sözleşme'nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğine ;
4. Altıya karşı bir oyla, Sözleşme’nin 2. ve 8. maddeleri kapsamında yapılan şikâyetlerin kabuledilebilirliğinin ve esaslarının incelenmesine gerek olmadığına karar vermiştir ;
5. Adil tazminat talebini oy birliğiyle reddetmiştir.
Karar 19 Haziran 2018 tarihinde Fransızca yazılı olarak hazırlanmış ve Mahkeme İç Tüzüğü'nün 77/2-3. maddeleri uyarınca 19 Haziran 2018 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.
Stanley Naismith Robert Spano
Hukukçu Katip Başkan
Sözleşme’nin 45/2. maddesi ve Mahkeme İçtüzüğü'nün 74/2. maddesi uyarınca, Yargıç Lemmens'in muhalefet şerhi bu karara eklenmiştir.
R.S.
S.H.N.
YARGIÇ LEMMENS’İN KISMEN MUHALEFET KISMEN MUTABAKAT GÖRÜŞÜ
Sözleşme’nin 6/1. maddesinin ihlaline karar vermek için meslektaşlarımla aynı yönde oy kullandım.
Ancak çoğunluğu, Bursa Barosu tarafından yapılan başvurunun kabuledilemez olduğuna ve de Sözleşme’nin 2. ve 8. maddeleri kapsamındaki şikâyetlerin kabuledilebilirliğinin ve esaslarının incelenmesine gerek olmadığına karar vermeye yönelten gerekçelerle hemfikir değilim
Bursa Barosunun Mağdur Sıfatı
Çoğunluk, Bursa Barosu tarafından yapılan başvurunun kabuledilemez olduğuna karar verirken şu iki gerekçeye dayanmaktadır: bir yandan söz konusu Baronun kamu hukuku tüzel kişiliği sıfatı ve Sözleşme’nin 34. maddesi anlamında hükümetler dışı örgüt olmaması (kararın 112. paragrafı) ve diğer yandan Baronun ilgili ulusal kararların uygulanmamasından kaynaklanan hiçbir zarara maruz kalmamış olduğu olgusu (kararın 113. paragrafı).
İlk gerekçe ile mutabıkım.
İkinci gerekçe açısından ise, bana Mahkeme’nin içtihadıyla tutarlı görünmemektedir. Aslında Mahkemeye göre, Sözleşme’nin 34. Maddesi « mağdur » ifadesi ile, Sözleşmenin gerekliliklerinin ihlalinin mevcudiyeti halinde zarar söz konusu olmasa bile, ihtilaf konusu eylem veya ihmalden doğrudan etkilenen kişiye işaret etmektedir (örneğin bakınız, Balmer-Schafroth ve diğerleri / İsviçre, 26 Ağustos 1997, § 25, Brumărescu / Romanya [BD], 28342/95, § 50, AİHM 1999‑VII, ve Murray / Hollanda [BD], 10511/10, § 83, AİHM 2016). Bursa Barosu tarafından açılan tazminat davasının ulusal yargı tarafından Baronun herhangi bir zarardan mağdur olduğunu ileri süremeyeceği gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi, bana yerinde bir karar gibi görünmemektedir. Öte yandan, Baronun tüm idari yargılamalarda taraf olması ve başvurusunun sadece bir davada kabul edilebilir bulunması (kararın 28-37 paragrafları) ve diğer üçünde kabul
edilemez bulunması (kararın 14-27, 38-48, 49-56 paragrafları) daha yerindedir. Bu bulgu temelinde, ilk yargılama hariç, Baronun kararların uygulanmamasından yakınamayacağı söylenebilir. Ama yukarıda belirtilen ilk gerekçe göz önünde bulundurulduğunda, bu fuzuli bir gerekçe olurdu.
Sözleşmenin 2. ve 8. Maddelerinin İhlali İddiasıyla Yapılan Başvurular
Başvuranlar, Sözleşme’nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğine dair şikayetlerine ek olarak, Sözleşme’nin 2. ve 8. maddelerinin de iddia edildiğini iddia etmektedirler. İlk şikayet, kendi lehlerine verilmiş yargı kararlarının uygulanmamasıyla ilgiliyken, diğer iki şikayet, nişasta fabrikasının inşaası ve çalışması için izin verilmesinin yaşam haklarını ve özel ve aile hayatına saygı haklarını ihlal ettiğine ilişkindir
Çoğunluk, « bu davanın olgularını, tarafların savlarını ve Sözleşme’nin 6/1 maddesi çerçevesinde formüle ettiği sonuçları göz önünde bulundurarak (…) [Mahkeme], mevcut başvurunun ortaya çıkardığı temel yasal sorunları değerlendirdiği ve Sözleşmenin 2. ve 8. maddeleri kapsamındaki şikâyetlerin kabuledilebilirliğini ve esaslarının incelenmesine gerek olmadığı kanaatindedir » (kararın 147. paragrafı)
Meslektaşlarıma tüm saygımla, bu değerlendirmeyi kabul edemeyeceğimi beyan ederim. Sözleşmenin 2. ve 8. maddelerin ihlal edildiğini iddia eden şikâyetler, başvuru sahiplerinin çevrelerinde bir tesisin kurulması konusundaki itirazları ile aynı esasa ilişkindir (kararın 127. paragrafı). Sözleşme'nin 6/1. maddesinin ihlal edildiğine dair şikayet, bir o kadar önemli olsa da, sadece prosedürle ilgilidir. Yetkililer, yasa koyucunun müdahalesiyle idari işlemleri iptal eden kararları geçersiz kılmayı hedeflemişken, bu müdahalenin yanı sıra, onu takip eden eylemlerin, yaşam hakkını ve özel ve aile hayatına saygı hakkını koruyan daha üst dereceli standartlarla bağdaşıp bağdaşmadığı sorusu ise devam etmektedir.
Bu halde, « temel hukuki sorunlar » belki de 6/1 maddesi altında tetkik edilmiş olanlar değildir. Kanımca, 2. ve 8. maddelerin ihlaline dayanan şikâyetler de öncelikle kabuledilebilirliklerine ilişkin, daha sonra esaslarına ilişkin bir o kadar ciddi tetkiklere layıktırlar
|