Her gün bizler uykunun sıcak, güvenli kollarına bırakırken kendimizi, diğer tarafta yeni yeni kayıp çocuklar ekleniyor istatistiki verilere. Sekiz yılda kaybolan çocuk sayısı 104 bin 531. Bu rakam, gazetelere yansıyan haberlere göre San Marino, Lihtenştayn, Grönland gibi az nüfuslu 16 ülkenin nüfusundan daha fazla…
Hepimiz yaralıyız şu günlerde ve hepimiz travmalarımızı sağaltamadan, yaşamanın değil de insanca yaşayabilmenin koşullarını oluşturamamanın delice, sinir bozucu hallerini yatıştırmak için uğraşıyoruz. Bunun yanında da memleketin hali, pûr melali ortada. Gençliğimden bu yana değişen bir durum yok. Aynı baskılar, aynı berbat, nefes alınamayan bir hava; genzimizi, bilincimizi tıkayıp duruyor. Düşünceye engel yok. Evet düşünebiliyoruz. Asıl sorun bu düşünceyi açıklayabilmekte!...
Kat kat giydirmek yerine dilin ve gerçeğin giysisini sıyırmaya aklım yetiyor ama kalbim yetmiyor: Kaç vakittir unutmuşum gerçeği soyup, hakikati ve sokakları giyinmeyi...
Kanat kırıp bir çocuğun ölüsü başında günlerce öten kuşun aklından geçen gibi: “Dil ile gönül dergâhı boş insanlar, kelimelerle ne yapacağını bilemiyor ancak devlet hırkasıyla yaşamayı biliyor.”
Günlerdir televizyon kanallarında bir istismar aracı gibi mavi gözlü masum yavrucakların masum bakışları kullanılıyor… Bazı spikerler elinde ip ile çıkıyor haberleri sunmaya… İdam istiyor ekranlardan… Sebep kayıp çocuklar ona göre… Oysa bu ülkenin demokratik güçleri yıllarca mücadele etmedi mi idam cezasının yasalardan çıkarılması için? Bir de, bir bakılsın isterim idam istatistiklerine, idam edilenlerin içinde kaç tane çocuk kaçakçısı, istismarcısı, tacizcisi varmış?...
Peki bu gerçekle yüzleşip, sorunun gerçekçi ve kalıcı çözümü için yaşamın tüm alanlarına dönük politikalar üretmek yerine urgan sallayıp, idam cezasının geri gelmesini istemek de bir çocuk istismarı değil mi? Yaşamı dönüştürücü kalıcı politikalar üretmek, yaşama geçirmek için yönetimi uyarıcı olmak yerine popülist bir şekilde çocukların mavi gözlerinde söndürülen ışığı sömürmeyin efendiler!...
Var olan sorunları birbirimizin egolarını yatıştırmak için tartışmak yerine, kabul edip, çözüm odaklı çalışmaya başlanmak gerek miyor mu? Bence öncelikle caydırıcı ve önleyici uygulamalar konusunda işi siyasetten uzaklaştırıp, gerçekten alanında uzman kadroların işin başına getirilmesi gerekiyor.
Zira öncelikle her çocuk bir bireydir. Türkiye “Çocuk Hakları Sözleşmesini” tanımış ve kabul etmiş bir ülkedir cümlesini ezberden çıkarıp artık hayatımıza, uygulamalarımıza geçirmeliyiz. Yani günümüzdeki bazı geleneksel yöntemlerle “deneme-yanılma” sorunlarımızı çözmeye çalışmaktan artık vazgeçmeliyiz.
Çocuğun doğumundan itibaren insan haklarını konu alan bir eğitim sistemi içinde yetiştirilmesine olanak verilmesinin yanı sıra, bu konuda eğitimin yaş sınırlaması getirilmeden, her kesime uygun şekilde verilebilmesi sağlanmalıdır. Yani ne yazık ki eğitim alanındaki tek eksiğimiz çocuğun istismarı değildir. Hele istismar denildiğinde akla sadece “cinsel istismar gelmesi ve buna yönelik çalışmalar” yapılması da bunu kanıtlamaktadır. Bunun için “Sosyal Sorumluluk Projeleri” daha çok desteklenmelidir mesela. Ya da gençlerin çocuklar hususunda çalışmaya ne kadar hevesli, istekli olduğu, özellikle idealist gençlerin Türkiye’nin her köşesine gönüllü olarak gidip eğitim verecek enerjiye sahip olduğu görülebilir… Sürekli “aman ülkeyi sen mi kurtaracaksın, n’oldu çocukları mı kurtardın, bu iş sana para kazandırmaz” gibi söylemlere yer vermeden destekleyin, bakalım neler olacak? Gelecek gerçekten gençlerde, bunu kabul edin.
Sosyal politikaların geliştirilmesi hususundaki en büyük eksiğimiz ise araştırmalara izin verilmiyor oluşu zannediyorum. Bizim “cehalet mutluluktur” inancımızı kırmamız gerek. O vahim tabloyla yüz yüze gelmemiz gerek.
“Eskiden ışıklı gözleri” vardı tüm bu çocukların… O gözlerle bile yepyeni bir dünya kurulabilirdi… Kim nasıl yakıştırdı o gözlere ölümü bilmiyoruz... Kimler, nasıl harç koydu güzelim coğrafyamızı, “çocuk katili” bir coğrafyaya dönüştürmek için bilmiyoruz… Ama birileri bu nedenleri düşünmeden, gerçekçi çözümler üretmeden kalkıp urgan sallamak da o çocukların ölümleri üzerinden yapılan bir istismar değil midir?
Aslolan cezaları arttırmak değil bir daha bunların yaşanmaması adına önlemler alabilmektir. Aslolan Çocuk Hakları Sözleşmesini hayata geçirebilmektir. Bunu yapabiliyor musunuz?...
|