Asla bir araya getirilmemesi gereken iki sözcük ile oluşturdum başlığı. Çünkü geçenlerde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "Kur'an okumayan çocuklar şeytanlarla beraberdir" ifadelerini kullandı Mardin’de bir konuşmasında. Oysa çocuk, bizlere verilmiş en büyük nimet ve ihsândır. Her çocuk bir çiçektir. Çocuk melekler kadar masumdur, günahsızdır. Çocuk bir süs, bir ziynettir. Çocuk bir hazine bir güzelliktir. Hatta en güzel tanımlamayı Hz. Muhammet şöyle yapıyor: “Çocuklar yeryüzünde gezen ciğerlerimizdir.”
Geçenlerde elime Orhan Selen’in Barış Kitabevi yayınlarından çıkan kitabı “İmansızlar Çocuk Döver” isimli kitabı geçti. (Okumanızı öneririm) Tam kitabı okuyup bitirdim ki Diyanet İşleri Başkanı’nın bu sözlerini duydum ve yazmadan edemedim.
Hz. Muhammed’in yaşamını hemen herkes bir şekilde okuyup incelemiştir. Eğer dikkatli incelenmiş olsaydı O’nun çocuklara nasıl değer verdiği de görünürdü: Torunlarını sırtında gezdirdiğini, hatta secdeye gittiği anda sırtına çıkan torunu düşmesin diye secdede olduğundan uzun kaldığını, mahalledeki tüm çocukların sevgilisi olduğunu, sesini hiçbir zaman çocuklara karşı yükseltmediğini…
Orhan Selen’in kitabında dediği gibi: “Hz. Muhammed gibi davranmak sünnettir. Bazıları çok Müslüman olduğunu göstermek için şalvar ya da entari giymek, sakal bırakmak ve başa tuhaf bir takke takmak, bunların üzerine de akıllarına estikçe çocuk dövmek, onlara tecavüz etmeye yeltenmek Maun Suresi’ndeki laneti almak için garantili bir yoldur ama iman sahibi olmak için uygun değildir.”
Diyanet İşleri Başkanı, çocuklarımız yeterli gıda alabiliyor mu, beslenebiliyor mu, acaba bu soğuklarda ayakkabısı botu olmayan evladımız var mı, mont alamayan çocuğumuz var mı diye önce bunları değerlendirip sorgulasaydı ve bunların üstesinden gelmeye çalışsaydı daha güzel bir iş yapmış olacaktı. İşte o zaman herkesin gözünde gerçek bir din adamı gibi davranmış olurdu.
Peki, 8-9 yaşında daha ilk defa regl olmuş kız çocuklarını gerdeğe atıp koynuna sokanlar için fetva yayınlamak, bu işi onaylamak şeytan işi değil de helal ve sünnet, ama çocukların ellerine Kuran almamaları şeytan işi... Çok merak ediyorum bunca mesele varken bunu bu şekilde lanse ettiği için kendi gönlü, vicdanı rahat mı?
Türkiye’de Kur’an kurslarında onlarca çocuk tecavüze uğrarken, tarikat yurtlarında can verirken, Irak’ta 1 milyon, Suriye'de 8. yılına giren savaşta 106 bini sivil, 350 bin kişi, Yemen'de 5 yaş altı 85 bin çocuk açlıktan ölürken sizin kalbinizdeki aydınlık neredeydi, etkileşim mi kesikti yoksa Kuran mı okumuyordu? Neden bunlara ses etmedi?
Kimin şeytanlarla iş birliği içinde bulunduğunu Kur’an birçok yerde yazar: Bunlardan biri de kralın isteğine uygun fetva veren din alimleri için söylenenlerdir. ‘A’raf suresi 175-176’ya bir baksınlar isterlerse.
Aslında tüm bunların, bu söylemlerin nedenini biliyoruz aslında: "Çocuklarınızın eğitilmesini istemiyorlar. Düşünen, düşünecek nesil istemiyorlar.” Bu yüzden ülkemiz gün geçtikçe eğlenceyle, medyayla, televizyon programlarıyla, lunaparklarla, uyuşturucuyla, alkolle ve aktivitelerin her çeşidiyle dolu hale geldi. İnsanların zihnini meşgul tutmak istiyorlar çünkü. Kafalar meşgul olsun ki insanlar düşünmesin, düşünemesin. Zira bu işlerine gelmiyor. Hayatımız birileri tarafından yönlendiriliyor ne yazık ki. Şimdi de bizleri bıraktılar, çocuklarımıza göz koydular. Çünkü çocuklarımız bilinçlenir, bilimsel düşünme yetisine ulaşırsa bu onların isteyeceği son şey olacaktır. Bu nedenledir ki
sürekli olarak düzmece bir yaşam; din, medya ve eğitim yoluyla bizlere sunuluyor. İlgi dağıtmak ve herkesi her şeyden habersiz bırakmak istiyorlar. Ve gerçekten de bu işi iyi yapıyorlar…
Yıllardır ‘Dindar nesil yetiştireceğiz’ diyorlar. Ama şöyle bir baktığımızda son on yılda: fuhuş % 800, cinsel taciz % 450, çocuk cinsel istismarı %400, uyuşturucu % 700, adam öldürme % 260 artmış. Bu da bizlere gösteriyor ki mesele dindar olmak da değil. Mesele ‘insan’ olabilmekte. İnsan olmanın gerektirdiği gibi bilim ve çağdaşlıktan yana olmakla çözülebilir.
Bir çocuğu şeytanla, öcüyle, canavarla korkutmak, vicdanını suçluluk duygusuyla doldurmak, onu otoritenin sınırları içinde tutmanın yoludur aslında. Aksi halde devlete, iktidara itaat eden, düşünmeyen, sadece verilen komutları yerine getiren robotlardan farksız bir nesil yetiştirmek mümkün olmaz. Ancak hiç kimsenin politik hedefleri, ona çocuklarımızı tehdit etme, onları “şeytanla olan ve olmayan” diye bölme, kalplerine korku ve vicdan azabı sokma hakkı vermez!.. Üstelik bu hakka çocuğun anne ve babası bile sahip değilken…
Hele ki devletin “din otoritesinin” bu ayrımcı sözleri söyledikten sonra hiçbir şey olmamış gibi görevine devam etmesini kabullenmek, bu sözlerden dolayı özür dilemesini istememek, çocuklara karşı ebeveyn-devletin iş birliği yaptığı ve ebeveynlerin de bunu kabul ettiği anlamına gelir ki bu daha da acı veren nokta olmuştur.
Oysa çocuk, her milletin geleceğidir, yarınların güvencesidir. Şimdi siz söyleyin bakalım, çocukları böyle yetiştirilmeye çalışılan bir toplumun geleceği ne kadar aydınlık olabilir ki? Toplum ve sivil toplum örgütleri bu ülkenin geleceğini ilgilendiren konularda bile bu şekilde sessiz kalıyorsa bizi güzel günler beklemiyor demektir ve bu acı veriyor…
|