Eski dönemlerden kalan bir Rus fıkrası şöyledir:
Sovyetler Birliğinin 7 mucizesi nedir?
1. İşsizlik yok fakat kimse çalışmıyor.
2. Kimse çalışmıyor fakat üretimde hiç eksiklik yok.
3. Üretim var, fakat dükkânların rafları bomboş.
4. Raflar bomboş fakat her yerde kuyruk var.
5. Her yerde kuyruk var fakat herkes yakında bolluk olacağını söylüyor.
6. Yakınlarda bolluk olacak fakat kimse memnun değil.
7. Kimse memnun değil fakat herkes seçimlerde yine de oy veriyor.
Şimdi diyeceksiniz ki bu fıkrayı neden anlattınız? Ne yapayım her dinlediğimde ya da her okuduğumda bana bir şeyler çağrıştırıyor, belki size de çağrıştırır diye anlatmışımdır ne dersiniz?
Gerçekten de ilginç bir ülkede yaşıyoruz; yolları ve köprüleri özel sektör işletiyor, domatesi ve salatalığı devlet satıyor. Ne enterasan bir durum değil mi?
Yazık ki TÜRKİYE'DE;
Et bitti! Ot bitti! Süt bitti! Yumurta bitti! DEĞİRMENİN SUYU BİTTİ! Pancar bitti! Buğday bitti! Arpa bitti! Domates bitti! Ama tüm bunların sorumlusu soğan ve biber yetiştiricileri oldu!...
Ne diyordu Köy Enstitüsü marşı:
“Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine
Milletin her kazancı milletin kesesine
Toplandık baş çiftçinin ATATÜRK’ün sesine
Toprakla savaş için ziraat cephesine.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi Köylüsüyüz.”
Bu ülkenin kendi ürettiği değerler vardı. Kendi Tanzim Satış yerleri vardı: TARİŞ, Fiskobirlik, ÇAYKUR, Et ve Balık Kurumu, Şeker Fabrikaları… Ama sanırım ki İsmet Paşa’nın ve Bülent Ecevit’in ahları tuttu: ”kuyruklarda bekledik” siyaseti, yerini kotalı hıyar ve domates kuyruklarına bıraktı. "Ülkeyi geleceğe taşıyacağız" diyerek yola çıkanlar ne yazık ki 40 yıllık nostaljiye geri döndü. CHP özellikle 2.Dünya Savaşı sırasında ve 1974 sonrası ABD ambargosu sonucu ortaya çıkan siyasal-ekonomik düzlemde bu tür görüntülerle suçlanıyordu meydanlarda sürekli. Son durumu görünce aklıma Fuzuli geldi: "Haddini aşan zıddına dönüşür."
Evet bu gerçektir ki sebze fiyatları son aylarda büyük bir yükseliş gösterdi. Ama örnek gösterilen ürünlere baktığınızda, domates, biber ve patlıcan’ı görüyoruz. Oysa baktığınızda bunlar kış sebzesi değil ki. Uzmanlar bile bas bas her şeyin mevsiminde yenmesinin doğru olduğunu söylerken bu neyin lüksüdür ki bu mevsimde ille de istenir hale geldi. Eğer bu mevsimde bunlar lüks ise bu fiyatlar hiç de lüks değil bence. Bir de eğer gerçekten bu bir sorun ise neden geçici çözümler peşinde koşuluyor da sorunun gerçek nedenleri araştırılıp bu sorunların çözümü noktasında bir adım atılmıyor? Mesela sormak lazım:
1- Üretimin arması için ne gibi önlemler alınmaya başladı?
2- Dünyanın en verimli arazilerinin bulunduğu ülkemizde yazıktır ki, üniversiteler ile üretici çiftçi birbirinden uzaktır. Bu verimli tarım bölgelerimize öğretim üyeleri gönderip son teknolojileri tarımın hizmetine sokmalı ve ciddi bir tarım politikası belirlenecek mi?
3- Tarımın başlangıcı damızlık yerli tohumdur. Bitkisel ve hayvansal üretimde kendi damızlık tohumunuz yoksa, ne kadar iyi şartlara sahip olsanız da verimli bir üretim yapamazsınız. Neden tohum kartellerine boyun eğilip Yerli Tohum yasaklandı? Bunu yeniden gündeme alıp Tohum Üretme Çiftlikleri kuracak mısınız?
4- İklim değişikliği risklerine karşı üretim alanlarında ve bölgelerinde yapılacak önlemler düşünüldü mü?
5- Kullanılan ürünlerin çoğunun ithal olduğu tarım sektöründe (enerji-gübre-ilaç-tohum) dışa bağımlılık söz konusu. Sizler Cumhuriyetin yaptığı fabrikaları (şeker-gübre) sattığınız için yazık ki kendi çiftçinizi değil yabancı ülke çiftçilerini gönendirdiniz. Şimdi ise çiftçilerimizden fedakârlık bekliyorsunuz ki bu olmaz. Bu fabrikaları yeniden açıp çiftçinizi gönendirmeniz gerekiyor önce. İşte o zaman onlar da canla başla çalışacaklardır.
6- Üretimin kalitesi, standardizasyonu ve sınıflandırılması sağlanmalı, bunun için paketleme, soğuk hava tesisleri zorunlu hale getirilmeli ve tarla ile pazar arasındaki firenin en aza indirilmesi yönünde çalışmalar yapılacak mı?
7- Hale gelen bir ürüne uygulanan kesintiler: Stopaj %2, Komisyon %8, Komisyon KDV’si %1,44, Bağkur %2, Hamaliye %2, Toplam; %20-25. Oranlara bakar mısınız? Kısaca şöyle açıklayalım: Hale, 1000 TL’lık mal gönderin bir üreticinin eline taş çatlasın 750-800 TL geçmektedir. Bu durumda bin bir emekle hale getirdiği üründen kazanç elde edemeyen çiftçi nasıl mutlu olsun? Bunların önüne geçilebilecek mi?
8- Üretici örgütlenmesini oluşturup, etkin ve sağlıklı bir kooperatifleşmenin önünü açmak çok doğru bir tavır olmayacak mı?
Evet şimdi geçici bir çözüm bulundu ama önemli olan bundan sonrasıdır. Eğer tarımın önündeki bu engeller kalkmaz ise tarımımız eski, kendi kendine yeten konumuna gelemez ve bu sıkıntılar devam edip gider. Dışarıdan alıp elin çiftçisini zengin edeceğimize neden kendi ülkemizde tarımı destekleyip çözümü öyle aramıyoruz anlamıyorum doğrusu.
Bu ülke bizim. Bu ülke birilerin oyuncağı olmamalı. Her şeyi ile dışa bağımlılığı bitirilip kendi kendine yeten bir durumuna getirilmeli yeniden. Eğer böyle olmazsa hep oyunu kurallarına göre oynamak zorunda kalacağız, kuralları kendimiz koymak varken.
Atatürk döneminde olduğu gibi kendi kurallarını koyan bir ülke olmak istiyoruz yeniden…
Arzu KÖK
|