İstanbul... Taşı-toprağı altın şehir. Kimi askerden geldikten sonra iş bulmak umuduyla gitmiş, kimi isçilik yapmak için, kimi okumak, kimi başka başka arayışlar için göç edip gitmiş o koca şehre...
Yerleşilmiş tek tek semtlerine, yeni bir hayat ümidiyle...
Amaç genelde aynı olmuş; para biriktirip yeniden memlekete dönmek... Çünkü insan doğduğu, büyüdüğü şehri nerede olursa olsun arar. İlla ki yeniden oraya dönmeyi hayal eder.
Memleket, gurbet ellerde buram buram gözlerde tüter.
İstanbul’da kimi aradığını bulurken, kimi elindekini ister istemez yitirmiş. İyiler kadar kötüler de barındığı için iyi niyet suiistimal edilmiş kimi zaman. Kimi zorluklar çekmiş, ama sonunda para kazanmanın yolunu bulmuş, hatta zengin olmuş. Yeni şehre alışmaya çalışırken, hayatı da öğrenmiş çoğu. Elinde iyi bir sanatı olan her yerde ekmek yemiş.
Hayat artık otobüslerin, minibüslerin, trafiğin akısına bırakmış karmaşıklığını. Zamanla değişimler yasanmış artık, yadırganmamak için etrafa ayak uydurmak zorunda kalınmış. Artık memleket bayramdan bayrama gidilen, Özlem giderilen yer olmuş. Her bayram boşalmış İstanbul, terk edilmiş. Anlaşılmış gibi dönüşte herkes aynı yerde buluşmuş yeniden. Erzaklar, özlemi çekilen yiyecekler valizlere doldurulmuş, getirilmiş.
Her şeye rağmen herkes kendi memleketinin örf ve adetlerinden vazgeçmemiş.
Memleket şiveleri de bunlardan biri olmuş mesela. Bir türlü düzelmemiş.
Birbiriyle tanışan iki insan ilk evvel şunu sorar olmuş.
Hemşerim esas memleket nire?!
Çünkü herkes başka başka şehirden gelip yerleşmiş bu güzide şehre. Ama memleketinin izlerini taşıyarak...
Ne sebzesi sebze gibi, ne havası, ne insanları benzer benim doğduğum şehre diye iç geçirmiş çoğu. Evlenmek için yine memleketinin yolunu tutmuşlar.
Nerden geldim İstanbul’a diye şarkılar, türküler söylemiş kimi.
Zengin olan mutlu bir yaşantı sürerken, umduğunu bulamayan yeniden memlekete donmuş. İstanbul’un taşı-toprağı altın mı bilmem, ama insanın memleketi yine de bir başka oluyor demiş kimisi.
Bakmışlar göç önlenemiyor, razı gelmiş bağrına basmaya İstanbul herkesi. Gecekondular kurmaya başlamışlar her gün yıkılanlara inat...
Çevrenin görüntüsü bozuluyor denilmiş. İki göz odalarda hayat mücadelesi verilmeye çalışılırken umutlar yitirilmemiş...
Kiralar almış basını gitmiş, geçim derdi iyice sarmış yoksulu. Pazardan taneyle alınan her şeye de mecburen boyun eğilmiş.
Sokaklar insan dolmaya başlamış. Koşturan, acele eden, trafiği tıkayan arabalar artmış.
Terk ettikleri şehirlerde bir o kadar yalnız kalmış.
Bıraktıkları gibi kalmaya devam etmiş, kalkınamamış.
Bayramdan bayrama kalabalıklaşan caddeler, sokaklar bayram sonrası yine ıssızlığa bırakmış kendini.
Bir zamanlar neşe içinde yaşayan herkes yeniden İstanbul’u tercih etmiş.
Soğuğuna, zorluğuna, yalnızlığına, kargaşasına rağmen...
Büyük binaların gölgesinde hayat sürülmeye devam edilmiş.
Başka bir yolu olsa da engellense göçler!... Herkes kendi memleketinde yaşasa!...
|