“Arnold LUDWIG adında ABD’li bir Psikiyatri Profesörü 18 yıllık bir çalışma sonucunda “KING of the MOUNTAIN” isimli bir kitap yazmış. Kitapta bir bölüm var; “In one of the most comprehensive and insightful studies of political leadership ever undertaken.” İsminden anlaşılacağı üzere dünyada ülke yönetmiş politikacılarla ilgili bir kitap…
Bu eser 20. yy’ da Dünya liderleri ile ilgili bir seri araştırmayı kapsıyor. Dünyadaki liderler arasında 2000 (iki bin) kişiyi belli ama aynı ölçütlere göre değerlendirmiş…
Ülkeleri yönetmiş, Saddam’dan Kaddafi’ye, Mao’dan Roosevelt’e, De Gaulle’den Nehru’ya, Churchill’den Hitler’e, Mussolini’den Mandela’ya, Stalin’den Nasır’a ve Arafat’a kadar hepsini incelemiş…
Bu kapsamlı araştırma sonunda öne çıkan belli başlı 377 devlet adamını yukarıda ifade ettiğim gibi belli ölçütlere göre değerlendirmiş… Öne çıkan liderlerin hepsine aynı olmak üzere 200 kadar değişik kıstas uygulamış, bu kıstaslara göre, 1’den 31’e kadar değişken puanlar vererek değerlendirmiş ve bir sıralama yapmış…
Uyguladığı testin tam adı, “Political Greatness Scale” (PGS) olarak tanımlamış.
Buna göre bir sıralama yapmış. Örneğin; en çok Roosevelt ve Mao 30’ar puan almışken, Nehru 25, Churchill 22, Golda Meir 12, Fidel Castro 23, Lenin 28, Khomeini 23, Kennedy 15 puan almış...
Sadece tek bir lider; 31 puanla ilk sırayı almış… Bu lider de “Visionary” sıfatıyla, 20. yy’ın gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı unvanına layık görülmüş…
Kim mi o lider? Tabii ki; Mustafa Kemal ATATÜRK “
Gördüğünüz gibi dünyada O’nun büyüklüğünü kabul etmeyen, meziyetlerini övmeyen hiçbir ülke, araştırmacı, bilim adamı yok gibidir. Bu gazetelerde bir haber değeri gibi görülüp algılanmadı benim ülkemde. Nedense bu benzeri haberler göz ardı ediliyor sürekli. Çünkü, nedense ülkemizde silinmeye çalışılıyor Mustafa Kemal Atatürk. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar silmek mümkün olmayacaktır.
Son zamanlarda özellikle, ömrünün 40 yılını kuru ekmekle savaşın ortasında geçirmiş, tüm dünyanın önünde saygı ile bugün bile eğildiği Mustafa Kemal Atatürk ü beğenmez, bir de utanmadan ona laf eder oldular. Bir de çıkıp Mustafa Kemal Atatürk ‘diktatör’ demekteler. Oysa diktatörlerin ortak özellikleri:
- Dikte ederler, danışmazlar.
- Hesap sorarlar, hesap vermezler.
- Genelde sivildirler, ama mareşal üniforması giyerler.
- Güçlerini halktan değil, silahtan alırlar.
- Egemen olan halkın iradesi değil, onun iradesidir.
- Gösterişte bir meclis var ise de diktatörün o Meclisi her an fesih yetkisi vardır.
- Milyonlarca kişinin sürülmesine veya katline, tek başlarına karar verebilirler.
- Tek başlarına ölüp giderler.
- Arkalarında da sadece milyonlarca kişinin nefretini bırakırlar.
Oysa, Mustafa Kemal Atatürk…
Dikte etmek yerine, kongrelere gidip, görüş ve yetki aldı. TBMM’ni açarak, “halk egemenliği” ne dayanan bir devlet kurdu. Hesap soran değil, hesap sorulan oldu. Başkomutanlık yetkisi bile her 3 ayda bir, yeniden oylandı, onaylandı, öyle verildi. Mareşaldi, emekli olunca bir daha üniforma giymedi. Gücünü silahtan değil, halkının sonsuz sevgi ve güveninden aldı. Daima halkının arasına katıldı, halktan biri oldu, bundan asla çekinmedi. Çoğu kez, gösterdiği adayları Meclis’in onaylamadığı oldu, saygıyla karşıladı. TBMM’ni fesih yetkisi yoktu. Çok partili düzene geçilmesi için çok uğraş verdi. Bir diktatör bunu neden yapsın ki? Ölünceye kadar, ulusu ve vatanı için nefes verdi - nefes aldı.
Yoktan bir ulus, yoktan bir devlet yarattı. Barışı yalnız kendi ulusu için değil, tüm insanlık için önemsedi. “Savaş, mutlak bir zaruret olmadıkça, cinayettir!” diyen tek askerdi. Savaş paktları kuran bir “diktatör”değil, barış paktları kuran bir “devlet adamı” oldu. Emperyalizme karşı savaştı, emperyalistlerden en büyük saygıyı gördü. Bağımsızlık mücadelesi veren tüm sömürgelere umut ışığı oldu. 1 Kasım 1937 Meclis Açılış Nutku’nda; “…Efendiler, topraksız çiftçiyi topraklandırma kanununu çıkarınız…” diye yakardı ama başarılı olamadı. Çünkü bir diktatör gücü yoktu. Öldüğünde ise tüm Türkiye ve dünya gözyaşı döktü. Bugün bile O’na duyulan sevgi ve saygı yitirilmemiştir.
Şimdi diyoruz ki lütfen çocuklarımıza Atatürk’ü doğru anlatalım. Atatürk, dünyanın kabul ettiği 100 yılda bir geldiği söylenen bir dehadır ki felsefesini ve yaptıklarını artık bu topluma, özellikle de çocuklarımıza doğru anlatmak gerekmektedir. Zira bu ülkenin aydınlık yarınlara çıkmasının tek yolu Mustafa Kemal Atatürk’ün felsefesi yanında topluma ve siyasete bakış açısıdır.
Şu sıralar yapılamasa bile O’nu doğru anlatmak, biliyoruz ki bu ülke evladının yüreğinden Mustafa Kemal Atatürk sevgisini atmak asla ama asla olası olmayacaktır. Kimse boşuna uğraşmasın bu sevgiyi yok etmek adına… Zira Mustafa Kemal Atatürk sevgisi bambaşka bir sevgidir…
Arzu KÖK
|