Eğitim sisteminin içler acısı durumunu ortaya koyan YKS verilerine göre, üniversite sınavında 628 bin 796 aday puan barajının altında kaldı. Sınava giren 15 bin öğrenci yarım net dahi yapamadı.
Üniversite sınavında barajı aşamayanların sayısı 2018 yılına göre daha da artmış durumda. Düşünsenize eğer YKS bir lise bitirme sınavı olsaydı yüzbinlerce öğrenci liseden mezun olamayacaktı. Bu sonuçlara rağmen hem MEB hem de YÖK sessizliğini koruyor, bu çocuklar bu soruları nasıl yapamıyor diye sormuyorlar bile kendi kendilerine.
Neyse halın çıksın falın misali. Kendi yaptığımız sınavlarda bile tel tel dökülür hale gelmişiz. Düşünün ki bu kadar düşük ortalamalarla geçilen sınavlarla üniversiteye girenler arasından doktorlar, mühendisler, ekonomistler, öğretmenler çıkacak. Tamamen eğitim sisteminin aynası bu sonuç.
ÖSYM yayınladığı 2019 sınavı ortalama doğrularına bakarsak;
Matematik:40 soruda 4.7 doğru
Fizik: 14 soruda 1.03 doğru
Kimya: 13 soruda 0.96 doğru
Biyoloji: 13 soruda 1.29 doğru
Türk Dili ve Edebiyatı: 24 soruda 4.9 doğru
Ne kadar içler acısı değil mi? Ama durum bu ne yazık ki… Bence eğitim sistemimiz sınıfta kalmış…
Kısaca özetlersek; Ortalama bir lise mezunumuz 4 işlem yapamıyor halde. Kendi dilini anlayıp, kendisini ifade edemez konumda. Fiziği, kimyayı, biyolojiyi ise hiç sormayın… Ve bu ortalama lise mezunlarından dünya hakkında fikir üretmesi, ülke ekonomisi tartışması, bilime yön vermesi falan bekleniyor…
Sayılar, oranlar, üste çıkanlar, altta kalanlar… Bir de bunların üzerine açıkta kalıp beklemeye alınanlar, beklediği okul yerine beklemediği yerlere kaydı yapılanlar…
Aslında tüm bu sonuçlar; eğitim emekçilerinin, sendikaların bütün öneri ve uyarılarına kulaklarını tıkayan, öğrenci ve velilerin taleplerini görmezden gelen, 16 yılda eğitimi yap-boz tahtasına çeviren ve tümüyle bilimsel temelden, akılcılıktan yoksun hale getirenlerin yarattığı bir sonuçtur.
Bütün yayınlanan veriler aslında adayların ve öğrencilerin değil, eğitim politikalarının başarısızlığını göstermektedir. Bu tablo, siyasi iktidarın, öğrencinin ilgi, yetenek ve yaratıcılığını geliştirmek yerine, kendisine sadakatle itaat edecek nesiller yaratma arzusunun sonucudur!... Okullaşma politikasından, öğretim programlarını oluşturmaya; öğretmen yetiştirme sisteminden, öğretmenlerin hak gasplarına; demokratik ve evrensel değerlerin yok sayılmasından, siyasi iktidarın yürüttüğü toplum mühendisliğine; devlet okullarına kaynak aktarılmazken, özel okullara öğrenci başına verilen binlerce TL’lik teşviklere kadar çok sayıda faktör bu tablonun oluşmasının temelini teşkil etmiştir.
Eskiden, hükümet değişikliklerine bağlı olarak eğitimde değişen politik tercihlerin etkisinden bahsedilebiliyordu. İktidar partilerinin eğitim politikalarına göre doğru ya da yanlış yenilikler gerçekleşebiliyordu. Her gelen, kendi isteklerine göre eğitime bir şekil vermenin derdine düşebiliyordu. Fakat yıllardır aynı partinin yönetimi altındayken bu kadar sık değişiklik yapılmasını nasıl izah edeceğiz? Tabii bir de son 16 yılda değişen eğitim sistemleri yanında neredeyse bir o kadar da Eğitim Bakanı değişikliğine ne diyeceksiniz?
Tüm bunlar aslında eğitimle ilgili meselelerin sistemsel ve bütüncül olarak ele alınmamasından kaynaklanıyor. Bu nedenle de sürekli değişen ve tutarsızlaşan bir eğitim sistemi üretiliyor. Peki, bu kadar belirsizleşen bir atmosferde, bir adım önümüzü dahi görmeden nasıl yol alabiliriz? Alamayız, alamıyoruz. Artık “Kervan yolda düzülür” de diyemiyoruz çünkü ortada ne kervan kaldı ne de yol. Mecnun gibi çöllerde dolaşıp duruyoruz...
Hepimiz kaygı doluyuz. Kaygımız, bu karanlık tablonun daha da derinleşmesidir. Bu nedenle bir an önce akılcı önlemlerin alınması gerekliliği söz konusudur. Bu karanlıktan çıkışın tek yolu, demokratik bir siyasi atmosferin sağlanması ve eğitimin kamusal, parasız, bilimsel, laik, nitelikli ve anadilinde örgütlenmesinin hedeflenmesinden geçer.
Çocuklarımızın bu durumu hiç mi birilerinin vicdanını sızlatmıyor, merak ediyorum doğrusu. Uykularını kaygısızca uyuyabiliyorlar mı? Hani bizler çocuklarımız adına uyuyamıyoruz da…
Aslında tüm bu sonuçlar açık bir alarm olsa da belki de çıkış yolu için bir atılımın da fitili olur diye umuyoruz. Zira bunca ana baba, genç ve çocuğun üzüldüğü yeter!...
Artık eğitimin kamusal, parasız, bilimsel, laik, nitelikli bir şekilde organize etmenin bir yolu bulunmalıdır… Yoksa gelecekte ülkemizi, çocuklarımızı çok kötü günler bekleyecek… İzin vermeyin!...
Arzu KÖK
|