Türkiye’m! Anadolu’m, güzel vatanım! Sen ne bereketli bir topraksın ki yüzyıllardır ne sofralar sundun Anadolu insanına, neler neler. Bizler çoğaldıkça bereketin arttı, bitirmek isteyenlere inat. “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı” varsa benim güzel vatanımın, bizlere sunduklarının “sonsuza kadar” hatırı yok mudur? Bu nedenledir ki bu vatana “bıçak sokanlar” ya nankördür ya da gafildir. Bilmeyenler ne bilsin, bilenlere selâm olsun!…
Ey Anadolu’m, güzel yurdum! Sen, kederi kederimize, sevinci sevincimize, kaderi kaderimize benzeyen ölümsüz vatanım… Ağrı’da dik başlı, Güneyde Fırat coşkulu, Toroslarda sümbül kokulu, Antalya’da dört mevsim yazlı, Erzurum’da “on bir ay yirmi dokuz gün kışlı” güzel Türkiye’m… Zonguldak’ta kömür gözlü, Isparta’da gül yüzlü Anadolu’m… Sen bin yıldır doğanlarımıza beşik, ölenlerimize mezar oldun. Bizler de beşikten mezara kadar sana sahip çıkacağız.
Ey Cumhuriyetim! ”Günlerden bir gün… Uzak değil, dün gibi yakın. İstiklâl Savaşı’nın zor günlerindeyiz.” Düşmanlar sarmış dört yanımızı. Kıskıvrak yakalamışlar bizi. Sonra: Biri Dicle, biri Fırat, biri Sakarya… Anadolu’nun bağrında ayağa kalkan üç kardeş ırmak şaha kalkmış. Akmış üzerine üzerine düşmanın, bozmuş dengeyi. Önderi olmuş Atatürk bu büyük akışın. İşte bu akışın meyvesidir Cumhuriyet. Bilmeyenler ne bilsin ama bilenlere bin selam olsun!…
Ey Cumhuriyetim! ”Günlerden bir gün… Uzak değil, dün gibi yakın. İstiklâl Savaşı’nın zor günlerindeyiz.” Gök çökmüş üstümüze, yer yarılmış, yutmuş bizi. İngiliz’i, Fransız’ı, Yunan’ı kıskıvrak yakalamış, sarmış dört bir yanımızı. “Nene Hatun”, “Hasan Tahsin”, “Yörük Ali Efe”, ”Şerife Bacı”, “Sütçü İmam”, “Adsız Kahraman”…vb… öyle mücadele edip alt üst etmiş ki düşmanı, bozulmuş dengeler. Önderi olmuş Atatürk bu yeni dengenin, bayramıdır Cumhuriyet.
Mustafa Kemal, Anadolu’muzu kahreden iki yıkıcı gücü nasıl ezdiğini haykırıp Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gönderine Cumhuriyet bayrağını dikmişti. Bu İki yıkıcı güç: emperyalizm ve saltanattan başkası değildi. Neydi emperyalizm? “Serbest rekabetçi mantığını almış, iç çatışmalarını, dünya ölçüsünde kangrenleştirmiş olan, tekelci kapitalizmdi.” Saltanat neydi? “Kadim tefeci – bezirgan sermayenin her türlü gelişimini sonuna kadar destekleyen derebeylik biçimiydi.” Bu iki güç ortak olmuştu benim yurdumda. Ne yazık ki emperyalizmin yeryüzündeki egemenliğini sağlayan yerli avadanlık, geri ve sömürge ülkelerde emperyalizmin teslim aldığı irili ufaklı saltanatlardı. İşte bu birlikteliği bozdu Atatürk ve kurdu Cumhuriyet’i.
Bu nedenledir ki Türkiye’de “Cumhuriyet” demek: “Türk Ulus’unun bağrına oturmuş olan emperyalizmle Saltanat’a karşı kurulan bir savunma kalesi demektir.” Bu durum perçinlensin diyedir ki Türkiye’nin devrimci Anayasasında, "her madde üçte iki çoğunlukla değiştirilebilirdi.” Ama hiç bir çoğunlukla, hiçbir zaman ve hiçbir kimsenin değiştiremeyeceği tek madde “Türkiye Devletinin bir Cumhuriyet olduğu” maddesidir. Şimdilerde ise emperyalistlerin baskılarıyla kaldırılmaya çalışılıyor bu maddeler.
Türkiye’m! Güzel Anadolu’m, vatanım! Bir gün bir Ferhat, sendeki bir güzele sevdalandı. Bu sevda uğruna dağları deldi… Ey güzel yurdum! Biz sendeki bir değil, bin bir güzelliğe sevdalıyız… Senin için dağları değil, çağları bile deleriz. Uğrunda bir değil bin kere ölürüz. Atatürk gibi canımızı koyarız ortaya. Binlerce kahramanımız gibi dize getiririz tüm düşmanları. Ey Cumhuriyetim! ”Günlerden bir gün… İstiklâl Savaşı’nın zor günlerindeyiz.” Düşman sarmış dört bir yanı. Bağlamışlar elimizi kolumuzu. Sonra: Biri Yunus, biri Hacı Bektaş-ı Veli… Anadolu’nun aynı yöne bakan iki anlamlı gözü… İki gözün
hedefe bakışı bozmuş dengeyi. İşte o bakışın önderidir Atatürk. Hedefiyse Cumhuriyet… Bu bakışı bilmeyenler ne bilsin, bilenlere selâm olsun.
Görünen o ki önümüzdeki yollar belli: Ya Atatürk’ün bizlere gösterdiği ışıklı yolların sonundaki aydınlık geleceğe gideceğiz ya da karanlıkların içindeki geri kalmışlıkla sürüklenecek ve yitip gideceğiz… Seçim sizin, bizim, hepimizin!... Karar verin; geç kalmadan…
Bu güzel vatanımızın değerini bilip sonuna kadar Cumhuriyet’i korumaya kararlı milyonlara selâm olsun…
Arzu KÖK
|