Halk arasında bazen duyarız bu sözü. “Her şey para değil “ diye bağlar cümlesini vatandaş. Bir bakıma, çok derin bir anlam içermiyor gibi geliyor insana. Kültürümüzde var olan binlerce muhteşem atasözü ve deyimin yanında zayıf bir söz gibi kalıyor sanki. Zira öyle atasözlerimiz var ki, bir cümleye, bir sayfa dolusu mana yüklenmiştir. Ama yine de bu sözü duyunca, söyleyenin vermek istediği mesajı algılarız. Şimdi bu sözün edebi yanının ne kadar ağır bastığını bir tarafa bırakıp, ne sıklıkta söylenir olduğunu, bu sözü doğrulayan anlamı ne kadar hissettiğimizi irdeleyelim.
1980 sonrası Türkiye si, belki bir kaçış, belki hakim güçlerin yönlendirmesi, belki “depolitizasyon” projesinin gereği, belki de gerçekten hayata bakışımızın değişmesi gerekliliğine olan inançla, Her Şeyin PARA” olduğunu kabul ettik ve karara bağladı sanki.
Çağdaşlaşmak için paran olacak, İyi eğitim için paraya ihtiyaç var, paramız olmadığı için Avrupa bizi Birliğine almıyor, paran kadar güç sahibisin, paran olursa itibarın da olur, sağlığını bile paran varsa koruyabilirsin, medeni toplumlar bizden çok daha yüksek gelir düzeyine sahip. . . gibi, örnekleri çoğaltılabilecek bu tezi savunan hatırı sayılır bir çoğunluk var ülkemizde.
Evet, bunların bazıları Fizyolojik ihtiyaçlar. Yani Maslow’un meşhur “İhtiyaçlar Hiyerarşisinde” alt basamakları teşkil ediyor. “Karnını doyurmak, barınacak yer sahibi olmak, güvenlik, sağlık, eğitim vs.”gibi. Bunlara sahip olmak için de para sahibi olmak gerektiği doğru. Hoş, bunlardan bazılarını bize sağlasın diye devlete vergi de ödüyoruz ama neyse bu başka bir yazı konusu…
Diğer yandan, çağdaşlaşmak, medeni olmak, görgü ve bilgi toplumu olmak gibi, idealize edilen kavramlara sahip olmak için para sahibi olmak yetmiyor. Para, bu ideallere ulaşmak için kullanılacak araçlardan biri olabilir sadece.
“Şu ekonomik krizin ortasında niyetim para karşıtlığı veya zengin düşmanlığı yapmak falan değil. Aman yanlış anlaşılmasın”
Ancak para öylesine bir rol üstlenmiş durumda ki; araç olmaktan çıkmış, amaç halini almış. Araç, “amaç” haline gelince de, günümüzde olduğu gibi, amaçsız bir para “paranoyasına” yakalanmışız.
Atatürk hedefi koyarken “Muasır Medeniyet” demiş. (Bu günkü Türkçeye “Çağdaş Uygarlık” diye çeviriliyor.)
“Zengin Uygarlık” ya da “Paraya Doymuş Uygarlık” dememiş Atatürk.
Çağdaş olmak için, her şeyden önce ; medeni, insan haklarına saygılı, adabı muaşeret sahibi , dilini güzel konuşan, oturup kalkmasını bilen, nezaket sahibi, zarif, sanata, estetiğe değer veren, insani duygular besleyen, yardımlaşma ve dayanışma içinde olan, adil, kültürlü, manevi değerlerini yitirmeyen, okuyan, üreten, bilime önem veren, ilerici, bireysel ve toplumsal bir “kişiliğe” sahip olmak gerekmiyor mu ?
Peki, bu değerlerin ne kadarını para ile satın alabiliriz.
Ayrıca yakın tarihimize bakıldığında, yine parasız olduğumuz ama yukarıda sıralanan değerlere, bu güne oranla daha fazla sahip olduğumuz bir süreç yaşadığımız görülebilir.
Çok hoşuma giden bir söz var, bir kitapta graffiti (duvar yazısı) olarak aktarılmış : “Para karşısında, insanlık bu gün de değer kaybetti.”
Biz para birimlerinin kendi aralarındaki ve menkul kıymetlere karşı değer oranlarını takip etmekle uğraşa duralım.
İnsanlık gerçekten değer kaybediyor. Çünkü değer olarak benimsediğimiz hedefleri “birer, birer” unutuyoruz.
Yıllardır yaşanan bu unutkanlık içinde, birilerinin “her şey para değil” demesi bile, bazı değerlerin, dahası hedefin hatırlandığına dair bir umut taşıyor. Aslında paranın her şey olmadığını, bizi “Çağdaş Uygarlığa” taşıyacak tek meta olmadığını gösteren o kadar çok örnek var ki…
Bu gerçeği görmek için petrol zengini bazı Ortadoğu ülkelerine gitmeye gere yok.
Günümüzün “sonradan zenginleri” , zengin olmanın, medeni olmakla, çağdaş olmakla aynı şey olmadığını; dünya görüşleriyle, yaşam biçimleriyle, bellerinde taşıdıkları “Maganda” marka silahlarıyla, iki yüzlülükleriyle, üretime değil de tüketime yönelik yatırımlarıyla, gayri medeni tutum ve söylemleriyle hem de kendi ağızlarından o güzel(!) Türkçeleriyle bize çok net anlatıyorlar aslında.
Bir mizahçımızın bu modeli çok iyi anlatan bir tiplemesi var ya ; “kıroyum emme, para bende.”
Sanatın her dalında biraz abartı vardır ama ne yazık ki bu kara mizahta abartı yok. İlkelliği de doğallık olarak savunmak moda zaten…
Bu Lidyalı’lardan beri hepimiz para peşinde koşuyoruz ama lütfen asıl hedefi unutmayalım.
Umarım hem Cumhuriyet, hem de Cumhuriyet öncesi tarihiyle gurur duyduğumuz bu ülkenin, günümüz bireyleri de, kendinden sonra gelecek nesillere gurur duyulacak değerler bırakmayı unutmazlar.
|